12 Kasım 2016 Cumartesi

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın rivayetine göre

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın rivayetine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi tesbih et" (Tur, 49) âyetinde geçen "yıldızların batışından sonra" kılınacak namazın (idbâre's-sücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekat; (Kâf suresinde geçen) edbâre's-sücud ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rek'at olduğunu söylemiştir."

Tirmizî, Tefsir, Tür, (3271).

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den naklettiğine göre, Resülullah Beytu'l-Ma'mur'a her gün yetmiş bin melâikenin girdiğini görmüştür. "

Buhârî, Bed'ül-Halk 6.

Hz. Enes (radıyallahu anh)

Hz. Enes (radıyallahu anh), "Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı" (Zariyat, 17) meâlindeki âyet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Onlar akşamla yatsı arasında namaz kılarlardı."

Bir rivayette şu ziyâde var: "Böylece yanları yataklarından uzaklaşır" (Secde,16).

Ebu Dâvud, Salât 312, (1322).

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ),

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), "Gecenin bir cüz'ünde ve secdelerin arkalarında da onu tesbih et" meâlindeki ayette geçen "secdelerin arkalarında" tabiriyle ilgili olarak: "Cenab-ı Hakk, tesbihi, bütün namazların ardından yapmayı emretmektedir" demiştir.

Buhârî, Tefsir, Kâf 2.

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), "Ey insanlar! Doğrusu biz, sizleri bir erkekle bir kadından yarattık. Sizi milletler ve kabileler hâline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız." (Hucurât, 13) ayetinde geçen şuub'u "büyük kabileler", kabâil'i de kabilenin alt bölümü olan boylar olarak açıklamıştır.

11 Kasım 2016 Cuma

Abdullah İbnu Utbe İbni Mes'ud anlatıyor:

Abdullah İbnu Utbe İbni Mes'ud anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm akşam namazında Hâ-mim-ed-Duhan suresini okudu."
Nesai, İftitah 66, (2, 169).

Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor:

Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'ın arkasında akşam namazı kılmıştım. Namazda Kulhüvallahü ahad'i okudu."
Ebu Davud, Salat 133, (825).

Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh anlatıyor:

Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ı akşam namazında et-Tûr suresini okurken işittim."
Buhari, Ezan 99, Cihad 172, Megazi 11, Tefsir, Tur 1; Müslim, Salat 174, (463); Muvatta, Salat 23, (1, 78); Ebu Davud, Salat 132, (811); Nesai İftitah 65, (2, 169).

Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor:

Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm, A'raf suresiyle akşamı kıldırdı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek'atte bir parçasını okudu."
Nesai, İftitah 67, (2, 170).

Ümmü'l-Fadl (radıyallahu anha) anlatıyor:

Ümmü'l-Fadl (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ın akşam namazında ve'l-mürselati urfen suresini okuduğunu işittim. Bundan sonra artık bize, ruhu kabzedilinceye kadar hiç namaz kıldırmadı."
Buhari, Ezan 98, Megazi 83; Müslim, Salat 173, (462); Muvatta, Salat 24, (1, 78); Ebu Davud, Salat 132, (810); Tirmizi, Salat 230, (308); Nesai, İftitah 64, (2, 168).

Mervan İbnu'l-Hakem anlatıyor:

Mervan İbnu'l-Hakem anlatıyor: "Bana Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) dedi ki: "Sen niye akşam namazında (kısâru'l-mufassal denilen) kısa surelerden okuyorsun? Ben Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm'ın Tûlâ't-Tûleyeyn'i okuduğunu işittim."
Buhari, Ezan 98; Ebu Davud, Salat 132, (812); Nesai, İftitah 67, (2, 169, 170).
Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var: "...Dedim ki: Tula't-Tüleyeyn nedir? Bana "el-A'raf", öbürü de "el-En'âm" diye cevap verdi."

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

 İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir namazda secde edip sonra kıyâma kalktı ve rükü yaptı. Cemaat onun, Elif Lâm-Mim Tenzile's-Secdetü'yü okuduğunu gördü."
Ebü Dâvud, Salât 131, (807).

el-Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:

el-Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Biz, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın arkasında öğleyi kılmıştık. Kendisinden Lokmân ve Zâriyat sürelerinin âyetlerini peş peşe işitiyorduk."
Nesâî, İftitah 55, (2, 163).

Câbir İbnu Semüre (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Câbir İbnu Semüre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğlede velleyli izâ yağşâ süresini okur, ikindide dahi aynısını yapar, sabah namazında bundan daha uzun bir kırâatte bulunurdu."
Buhâri, Ezân 103, 95, 96; Müslim, Salât 159, (453); Ebü Dâvud, Salât 130, (804); Nesâî, İftitah 74, (2,174).

İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) demiştir ki:

İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) demiştir ki: "Resülullah'ın öğle ve ikindi namazlarında kırâatte bulunup bulunmadığını bilmiyorum."
Ebü Dâvud, Salât 131, (808).

Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Ebü Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğlede ilk iki rek'atte Fatiha ile iki süre okurdu. Son iki rek'atte de Fatiha'yı okur, bazan da âyeti bize işittirirdi. Birinci rek'atte (kıraatı) uzun tutar ikinci de o kadar uzatmazdı. İkindi ve sabah namazlarında da böyle yapardı."
Buhârî, Ezân 107, 97, 109, 110; Müslim, Salât 154, (451); Ebü Dâvud, Salât 129, (798, 799, 800); Nesâî, İftitah 56-60, (2, 164, 166).
Ebü Dâvud, bir rivâyette şu ziyadeye şâmildir: "O'nun (aleyhissalâtu vesselâm), halk birinci rek'ata yetişebilsin diye böyle yaptığını zannederdik."

Muâz İbnu Abdillah el-Cühenî anlatıyor:

Muâz İbnu Abdillah el-Cühenî anlatıyor: "Cüheyne kabilesine mensup bir zât bana: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sabah namazının her iki rek'atinde de İzâ zülzilet süresini okuduğunu işittim, bilmiyorum unutarak mı böyle yaptı, bilerek mi okudu" dedi."
Ebü Dâvud Salât 134, (816).

Amir İbnu Rebî (radıyallâhu anh) demiş ki:

Amir İbnu Rebî  (radıyallâhu anh) demiş ki: "Hz. Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh)'ın arkasında sabahı kıldık. Namazda Yusuf ve Hacc surelerini ağır bir kırâatle okudu.
Bunun üzerine Âmir'e: "Öyleyse fecir doğarken namaza başlamış olmalıdır" dendi. O da: "Evet!" diye cevap verdi."
Muvatta, Salât 34, (1, 82).

İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh)'dan anlatıldığına göre,

İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh)'dan anlatıldığına göre, sabah namazının birinci rekatinde Enfâl'den kırk âyet kadar, ikinci rek'atinde ise mufassal sürelerden birini okumuştur."
Rezîn ilavesidir. Buhârî muallak (senetsiz) olarak tahric etmiştir. Ezan 106.

Fürâfisa İbnu Umeyr el-Hanefi der ki:

Fürâfisa İbnu Umeyr el-Hanefi der ki: "Ben Yusuf suresini Osman İbnu Affân (radıyallâhu anh)'ın sabah namazlarındaki kırâatinden öğrendim. Çünkü o, bu süreyi çok sık okurdu."
Muvatta, Salât 35, (1, 82).

Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde:

Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Şayet Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ön cihetinde olsaydım koltuk altlarını görürdüm (kollarını öylesine yüksek kaldırırdı)."

Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh)'den yapılan rivayete göre,

Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh)'den yapılan rivayete göre, halka namaz kıldırdığı zaman, her eğilip doğrulmada tekbir getirirdi. Kendisine:
"Bu tekbirler de ne?" dendiği vakit:
"Bu, Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın namazıdır!" diye cevap verirdi."
Bu hadis, Sahiheyn'in rivayetine lafzen uygundur. Ebü Dâvud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde: "(Ebü Hüreyre) tekbir getirince parmaklarını açardı" denmiştir.
Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde "O eğilirken tekbir getirirdi" denmiştir.

Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı iftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı. Sonra (namazdan çıkıncaya kadar) başka kaldırmadı."
Ebü Dâvud, Salât 119, (752).

Bir diğer rivayette şöyle demiştir:

Bir diğer rivayette şöyle demiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) her eğilip doğrulmalarda, kıyâm ve oturmalarda tekbir getirirdi. Hz. Ebü Bekir ve Hz. Ömer (radıyallâhu anhümâ) de aynı şekilde tekbir getirirlerdi."
Ebü Dâvud, Salât 119, (748); Tirmizî, Salât 191, (257), 188, (253); Nesâî, İftitah 110, (2,195),124, (1, 204), Sehv 70, (3, 62).

Alkame (rahimehullah) anlatıyor:

Alkame (rahimehullah) anlatıyor: "Size Resülullah (aleyhissalatu vesselam)'ın namazıyla namaz kıldırayım mı?" dedi ve namaz kıldı. Bu namazda ellerini bir kere iftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka kaldırmadı."

Nesâî'nin rivayetinde şöyle gelmiştir:

Nesâî'nin rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resülulah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza girdiği zaman ellerini kaldırırdı. Rüküya gitmek istediği zaman, başını rüküdan kaldırdığı ve iki rek'at arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzunun hizasına kaldırırdı."
Buhârî, Ezân 83, 84, 85, 86; Müslim, Salât 22, (390); Muvatta, Salât 16, (1, 75, 76, 77); Ebü Dâvud, Salât 117, (721, 722, 741, 743); Tirmizî, Salât 190, (255); Nesâî, İftitah 1, 2,3, (2,121,122); İbnu Mâce, İkâmet 15, (858 - 868).

Ebü Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir:

Ebü Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza kalktığı zaman ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırırdı. Sonra eller o halde iken tekbir getirirdi, rüküa giderdi. Sonra belini doğrultmak isteyince ellerini tekrar iki omuz hizasına kadar kaldırır ve, "Semi'allâhu li-men hamideh" derdi.
Secdede ellerini kaldırmazdı. Rüküdan önce getirdiği her bir tekbirde ellerini kaldırırdı ve bu hal namazın bitimine kadar devam ederdi."
Yine Ebü Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Rüküdan doğrulunca, secdeye eğilince (kaldırır), iki secde arasında kaldırmazdı" denmiştir.

Muvatta'nın bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir:

Muvatta'nın bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "(İbnu Ömer) eğilip doğruldukça her seferinde tekbir getirirdi."
İbnu Cüreyc der ki: "Nâfi'e (Yani İbnu Ömer ellerini) ilk kaldırmada öbürlerinden daha mı yukarı kaldırıyordu?" diye sordum. Bana:
"Hayır! eşitti" dedi. Ben tekrar:
"Öyleyse bana işaret et (göster)" talebinde bulundum. Göğsüne hatta daha aşağıya işaret etti."

Muvatta ve Ebu Dâvud'da gelen bir rivayette de şöyle denmiştir:

Muvatta ve Ebu Dâvud'da gelen bir rivayette de şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) namaz için iftitah tekbiri getirince (namaza başlayınca), ellerini iki omuzu hizasına kadar kaldırırdı, rüküdan kalkınca daha aşağı kaldırırdı."

Buhâri'nin diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir:

Buhâri'nin diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) namaza girince tekbir getirir ve ellerini kaldırırdı."

Bir diğer rivayette:

Bir diğer rivayette: "Başını rüküdan kaldırınca, ellerini aynı şekilde kaldırır ve: "Semi allâhu li-men hamideh, Rabbenâ ve leke'l-hamd. (Allah kendine hamdedeni işitir. Rabbimiz, hamd sanadır)" derdi" şeklinde gelmiştir. Bu ibarenin elfazı Sahiheyn'e aittir.

İbnu Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor:

İbnu Ömer (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza kalktığı zaman, ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırır sonra tekbir getirirdi. Rükü yapmak isteyince de (ellerini iki omuzu hizasına kaldırmak suretiyle) aynı şeyi yapardı. Rüküdan başını kaldırınca da aynı şeyi yapardı. Ancak bunu, secdeden başını kaldırırken yapmazdı."
Bir başka rivayette: "Bunu, secde ederken yapmazdı" denmiştir.

Nâfi (rahimehullah) anlatıyor:

Nâfi (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallâhu anh) dedi ki: "Kişi Beytullah istikâmetine yöneldi mi doğu ile batı arasında tek bir kıble vardır."
Muvatta, Kıble 8, (1,196).

Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: "Doğu iIe batı arasında tek bir kıble vardır."
Tirmizi, Salât 256, (342, 343, 344).

Ebü Dâvud'da şu ifadeye yer verilmiştir:

Ebü Dâvud'da şu ifadeye yer verilmiştir: "(Bilâl), hayye ala's-salât, hayye ala'l-felâh cümlesine gelince boynunu sağa ve sola çevirdi, bizzat kendi dönmedi."
Ebü Dâvud, Salât 34, (520).

Ebü Cuhayfe (radıyallâhu anh)'nin anlattığına göre

Ebü Cuhayfe (radıyallâhu anh)'nin anlattığına göre, Hz. Bilâl (radıyallâhu anh)'i ezan okurken görmüştür. Der ki: "Ben, ezan okurken, onun ağzını şu tarafa, bu tarafa (sağa sola) dönerken takibe koyuldum."
Tirmizî'nin rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "İki parmağı kulaklarını üzerinde olduğu halde...
Buhârî, Ezân 18,19, Vudü 40, Salat 17, Sütre 90, 93, 94, Menâkıb 23, Libas 3, 42; Müslim,Salât 249, (503); Ebü Dâvud, Salât 34, (520); Tirmizî, Salât 144, (197); Nesâî, Ezân 13, (2,12).

Nâfi (rahimehullah) anlatıyor:

Nâfi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anh) sefer sırasında ikâmete sadece sabah namazından hem ezan, hem de ikâmet her ikisini okurdu. Derdi ki: "(Seferde ezana hacet yok, çünkü) ezan, kendisine cemaat gelecek olan imama mahsustur."
Muvatta, Salât 11, (1, 73).

Ebü Ümâme (radıyallâhu anh) veya Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâbından

Ebü Ümâme (radıyallâhu anh) veya Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashâbından bir diğeri tarafından rivayet edildiğine göre, (bir seferinde) Bilâl (radıyallâhu anh) ikâmete başlamıştır. Kad kâmeti's-salât deyince Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Allah onu (namazı) ikâme etsin ve dâim kılsın!" buyurdu. İkâmetin geri kısmında, ezanın faziletleri bahsinden mezkür olan Hz. Ömer hadisinde olduğu gibi (müezzinin söylediklerini tekrar şeklinde) hareket ediyordu."
Ebü Dâvud, Salât 39, (528).

Ebü Bekr (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Ebü Bekr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte sabah namazı için beraber çıktık. Uğradığı her adama namaz için sesleniyor veya ayağı ile dürtüyordu."
Ebu Davud, Salât 293, (1264).

Osman İbnu Ebî'l-As (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Osman İbnu Ebî'l-As (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bana en son vasiyetlerinden biri de, ezanına mukabil ücret almayan bir müezzin tutmamdı."
Ebü Dâvud, Salât 40, (531); Tirmizî, Salât 155, (209); Nesâî; Ezân 32, (2, 23).

Bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur:

Bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: "Ezanı ancak abdestli olan okusun." Tirmizî der ki: "Önceki rivayet daha sahihtir."
Tirmizî, Salât 147, (200).

Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Namaz için ezanı ancak abdestli olan okusun."
Tirmizî, Salât 147, (201).

Benî Neccâr'dan bir kadın demiştir ki:

 Benî Neccâr'dan bir kadın demiştir ki: "Benim evim, Mescid-i Nebevî'nin etrafındaki en uzun ev idi. Bilâl (radıyallâhu anh), sabah ezanını evimin damında okurdu. Seher'den gelip, dama oturur vaktin girmesini gözetlerdi. Vaktin girdiğini görünce gerinir, sonra da:
"Allah'ım sana hamdediyor, dînini (müslümanların) ikâme etmeleri için, Kureyş'e karşı yardımını diliyorum" der, arkadan ezan okurdu."
Kadın devamla der ki: "Vallâhi, onun bu duayı terkettiği tek gece bilmiyorum!"
Ebü Dâvud, Salât 33, (519).

Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bilâl (radıyallâhu anh)'e:
"Ezan okuduğun zaman ağır ağır oku. İkâmet getirdiğin zaman da peş peşe serî oku. Ezanla ikâmetin arasına, yemek yiyenin yemeğinden, içenini içmesinden, üzerine sıkışarak helaya girmiş olanın heladan fâriğ olacağı bir zaman fasılası koy" diye talimat verdi. Şunu da ilave etti: "Beni görünceye kadar da (ikâmet için) kalkmayın."
Tirmizî; Salât 143, (195).

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın iki müezzini vardı: Biri Bilâl diğeri İbnu Ummi Mektüm el-A'mâ."
Müslim, Salat 7, (380); Ebü Dâvud, Salât 42, (535).

Simak İbnu Harb anlatıyor:

Simak İbnu Harb anlatıyor: "Bilâl, güneş (öğlede, batı cihetine) kayınca ezan okurdu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) odasından çıkıncaya kadar ikâmet getirmezdi. Odasından çıkınca, O'nu görür görmez ikâmet getirirdi."
Müslim, Mesâcid 160- (606); Tirmizî, Salât 148, (202); Ebü Dâvud,Salât 44, (537).

Ziyâd İbnu'l-Hâris es-Sudâî (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Ziyâd İbnu'l-Hâris es-Sudâî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Sabah ezanının ilk vakti girince, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana emretti, ben de ezan okudum ve: "İkâmet de getireyim mi ey Allah'ın Resülü?" diye sordum. (Soruma hemen cevap vermeyip) doğu tarafına, fecre bakmaya başladı ve: "Hayır!" dedi. Ne zaman ki şafak söktü Hz. Peygamber (bineğinden) indi, abdest bozdu. Sonra bana doğru geldi. (Bu ara Ashâbı da toplandı. Abdestini aldı. Bilâl ikâmet okumak istedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sudâ'nın kardeşi ezan okudu, ezanı okuyan ikâmeti getirsin!" dedi. Ben de ikâmet getirdim."
Ebü Dâvud, Salât 30, (514); Tirmizî, Salât 146, (199).

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir kimse, Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sabah namazının vaktini sormuştu. O da Hz. Bilâl'e emretti. Şafak sökerken ezan okudu. Ertesi gün ortalık ağarıncaya kadar sabah ezanını tehir etti. Sonra ikâmet okumasını emretti ve namazı kıldı. Sonra da adama: "İşte bu, (sabah) namazının vaktidir" dedi."
Nesâî, Ezân 12, (2, 11, 12).

Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Sabah vakti iyice belirinceye kadar ezan okuma!" dedi ve ellerini yanlara doğru açarak: "Şöyle!" diye gösterdi."
Ebü Dâvud, Salât 41 (534).

Tirmizi'nin yine İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'dan kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir:

Tirmizi'nin yine İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'dan kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir: "Hz. Bilâl güneş doğmazdan önce ezan okumuştu. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: "Haberiniz olsun kul uyudu" diye nidâ etmesini emretti."
Tirmizî, Salât 149, (203).

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in bir müezzini geceleyin ezan okumuştu. Ezanı iade etmisini emretti."
Ebü Dâvud, Salât 41, (532, 533); Tirmizî, Salât 149, (203).

Yine Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) der ki:

Yine Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) der ki: "Ezanın sonu şöyledir: "Allahu ekber, Allahu ekber, Lâilâhe illallah."
Nesâî, Ezân 16, (2,14).

Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Sabah hariç, sakın hiçbir namazda tesvîbte bulunma!" tembihini yaptı."
Tirmizî, Salât 145, (198).

Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir:

Ebü Dâvud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ben İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le beraber idim, bir adam öğle veya ikindi namazında tesvîbte bulundu. Bunun üzerine (İbnu Ömer): "Bizi (buradan) çıkar, zîra şu (yapılan tesvîb) bid'attir" dedi."
Ebü Dâvud, Salât 45, (538).

Mücahid (rahimehullah) anlatıyor:

Mücahid (rahimehullah) anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le bir mescide girdim. Ezan çoktan okunmuştu. Biz namaz kılmak istiyorduk. Müezzin tesvîbte bulundu (ikâmet okudu). Abdullah mescidi terketti ve:
"Haydi bizi bu bid'atçinin yanından çıkar!" dedi ve orada namaz kılmadı."
Ebu Dâvud, Salât 45, (538); Tirmizî, Salât 145, (198).
Tirmizi der ki: "İbnu Ömer'den rivayet edildiğine göre, sabah ezanında es-salâtu hayrun mine'n nevm derdi."

İmam Mâlik'e ulaştığına göre:

 İmam Mâlik'e ulaştığına göre: "Müezzin, sabah namazını haber vermek için Hz. Ömer (radıyallâhu anh)'in yanına gider. Onu uyuyor bulunca:
"Essalâtu hayrun mine'n-nevm (namaz uykudan hayırlıdır)" der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder."
Muvatta, Salât 8, (1, 72).

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Ezan Resülullah devrinde ikişer ikişer idi. İkâmet de birer birer. Ancak (müezzin), ayrıca ikişer sefer olmak üzere kad kâmeti'-salât, kad kâmeti's-salât da derdi."
İbnu Ömer devam eder: "Biz, ikâmeti işittik mi abdest alır, namaza giderdik."
Ebü Dâvud, Salât 29, (510); Nesâî, Ezân 2, (2, 3).

Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir:

Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Ebü Mahzüra dedi ki): "Bana Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) ikâmeti ikişer ikişer öğretti:
"Allahu ekber, Allahu ekber,
Eşhedu en lâ ilâhe illallah, Eşhedu en lâ ilâhe illallah.
Eşhedu enne Muhammeden Resülullah, Eşhedu enne Muhammeden Resülullah.
Hayye ala's-salât, Hayye ala's-salât.
Hayye ala'l-felâh, Hayye ala'l-felâh.
Allahu ekber, Allahu ekber.
Lâilâhe illallah.
Ebü Dâvud der ki: "Abdurrezzak rivayetinde de iki: "(Resûlullah devamla): "İkâmet getirince iki sefer de şunu söyle: Kad kâmeti's-salât, kad kâmeti's-salât!" (Aleyhissalâtu vesselâm ayrıca sordu):
"Duydun mu?" (Ebü Mahzüra):
"Evet!" dedi. (Hadisi rivayet eden râvi Sâib) der ki: "Ebü Mahzüra alnındaki saçı ne kestirir ne de ayırırdı. Çünkü oraya Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın elleri değmiş idi."
Ebü Dâvud, Salât 28, (501).

Ebü Mahzüra (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Ebü Mahzüra (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü, bana ezanın usülünü öğret" dedim. Bunun üzerine başımın ön kısmını meshederek:
"Allahu ekber, Allahu -ekber, Allahu ekber, Allahu ekber dersin ve bunları derken sesini yükseltirsin. Sonra: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü en lâ ilâhe illallah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedu enne Muhammeden Resülullah dersin ve bunları söylerken sesini alçaltırsın, sonra sesini şehadette tekrar yükseltirsin: Eşhedü en lâ ilâhe illallah eşhedü en lâ ilâhe illallah.
Eşhedü enne Muhammeden Resülullah, eşhedü enne Muhammeden Resülullah. Hayye ala's-salâti hayye ala's-salât. Hayye ala'l-felâhi hayye ala'l-felâh.
Eğer okuduğun ezan sabah ezanı ise şunu da söylersen:
"es-Salâtu hayrun mine'n-nevm, es-salâtu hayrun mine'n nevm (Namaz uykudan hayırlıdır). Allahu ekber Allahu ekber, Lâilâhe illallah."
Müslim, Salât 6, (379); Ebü Dâvud, Salât 28, (500-505); Tirmizî, Salât 140, (191); Nesâî, Ezân 3, 4, 5, 6, (2, 4-8).

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "İnsanlar çoğalınca, herkesçe bilinecek olan bir şeyle namaz vaktinin duyurulmasının gerektiğini aralarında konuştular. (Bu meyanda bir ateş yakılması veya bir çan çalınması teklif edildi).
Bunun üzerine Resülullah (aleyhissalatu vesselam) Bilâl'e emrederek ikişer kere söyleyerek de ikâmet okumasını emretti."
Buhârî, Ezân 2, 3, Enbiya 50; Müslim, Salât 3, (378); Ebü Dâvud, Salât 29, (508); Tirmizî, Salât 141, (193); Nesâî, Ezân 2, (2, 3).

Abdullah İbnu Zeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Abdullah İbnu Zeyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm), halkı namaz için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. Ben:
"Ey Allah'ın kulu, bu çanı bana satar mısın?" dedim. Adam:
"Pekala, ama bunu ne yapacaksın?" dedi. Ben:
"Bununla insanları namaza çağıracağım" dedim. Bana:
"Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?" dedi. Ben de
ona: "Elbette!" dedim.

Bir diğer rivayette şöyle denmiştir:

Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Ensardan bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resülü! Ben sizin üzüntünüzü görüp ayrıldığım vakit (rüyamdan) bir adam gördüm. Üzerinde yeşil renkli iki giysi vardı. Kalkıp mescidin üzerinde ezan okudu. Sonra bir miktar oturdu. Tekrar kalkıp aynı söylediklerini bir kere daha tekrarladı. Ancak bu sefer bir de kad kâmeti's-salât (namaz başlamıştır) cümlesini ilave etti. Eğer halkın (bana yalancı diyeceğinden korkum) olmasaydı ben "uykuda değildim, uyanıktım" diyecektim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Allah sana hayır göstermiş. Bilâl'e söyle (bu kelimeleri söyleyerek) ezan okusun!" dedi. Hz. Ömer (radıyallâhu anh) de atılarak:
"Onun gördüğünü aynen ben de gördüm, ancak o, anlatma işinde benden önce davranınca, ben utandım (anlatamadım)" dedi.
"Adam anlattıkları arasında şunları da söyledi: "(Mescidin üzerine çıkan adam) kıbleye yöneldi ve dedi ki: "Allahu ekber Allahu akber Allahu ekber Allahu ekber, eşhedu en lâ ilâhe illallah, eşhedu en lâ ilâhe illallah. Eşhedü enne Muhammeden Resülullah eşhedü enne Muhammeden Resülullah, hayye ala's-salât -iki defa-, hayye ala'l-felâh -iki defa- Allahu ekber Allahu ekber, lâilâhe illallah."
Sonra bir miktar durduruldu. Sonra adam tekrar kalktı, aynı şeyleri yeniden söyledi. Ancak bu sefer Hayye ala'l-felâh'tan sonra kad kâmeti's-salât kad kâmeti's-salât dedi. Râvi ilave etti: "Resülullah (aleyhissalatu vesselâm):
"Bunu Bilâl'e öğret!" buyurdu. (Adam emri yerine getirdi) Bilâl de onları söyleyerek ezan okudu."
Ebü Dâvud, Salât 28, (505-507).

Ebü Umeyr İbnu Enes, Ensar'dan olan bir amcasından naklen anlatıyor:

Ebü Umeyr İbnu Enes, Ensar'dan olan bir amcasından naklen anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) halkı namaza nasıl toplayacağı meselesine eğildi. Kendisine:
"Namaz vakti olunca bir bayrak dik, onu görünce halk birbirine haber verir" dendi. Bu, Aleyhissalâtu vesselâm'ın hoşuna gitmedi. Bunun üzerine O'na, boynuz hatırlatıldı. Bu, yahudilerin borazanı idi. Onu bu da memnun etmedi ve hatta: "Bu yahudi işidir!" dedi. Bunun üzerine büyük çan hatırlatıldı. Efendimiz: "Bu hristiyanların işidir" dedi. Bu konuşmalardan sonra Abdullah İbnu Zeyd el-Ensârî, Resülullah'ın üzüntüsüne üzülerek ayrıldı. Bunun üzerine rüyasında ezan öğretildi."
Ebü Dâvud, Salât 27, (498).

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Müslümanlar Medîne'ye geldikleri vakit toplanıyorlar ve namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. Namaz için kimse nidâ etmiyordu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları:
"Hristiyanların çanı gibi bir çan edinin" dedi. Bazıları da:
"Yahudilerin boynuzu gibi bir boynuz edinerek (onu öttürün!)" dedi. Hz. Ömer (radıyallâhu anh):
''Bir adam çıkarsanız da namazı ilan etse!" dedi. Resülullah (aleyhissalâtu vesselam): "Ey BiIâI! Kalk! namazı ilan et!" dedi."
Buhârî, Ezân 1; Müslim, Salât 1, (377); Tirmizî, Salât 139, (190); Nesâî, Ezân 1, (2, 2-3).

Hz. Muaviye (radıyallâhu anh) anlatıyor:

 Hz. Muaviye (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'ı: "Müezzinler Kıyâmet günü, boyun itibariyle insanların en uzunu olacaklardır" derken işittim."
Müslim, Salât 14, (387).

Abdullah İbnu Abdirrahman İbni Ebî Sa'sa'a anlatıyor:

Abdullah İbnu Abdirrahman İbni Ebî Sa'sa'a anlatıyor: "Ebü Saîd (radıyallâhu anh) bana dedi ki:
"Seni, koyunları ve kır hayatını seviyor görüyorum. Koyunlarınla birlikte veya kırda olunca namaz ezanı okursan, ezan sırasında sesini yükselt. Zîra, müezzinin sesini insan, cin ve sair her ne işitirse en uzağı" bile Kıyâmet günü onun lehinde şehadet eder."
Ebü Saîd sözlerini şöyle tamamladı: "Ben bunu Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işittim"
Buhârî, Ezân 5, Bed'ü'l-Halk 112, (Menâkîb 25; Nesâî, Ezân 14, (2,13); Muvatta, Nidâ 5, (1, 69).

İbnu Amr İbni'l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

İbnu Amr İbni'l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resülü! Müezzinler (sevapca) bizden üstün oluyorlar. (Onlara yetişmemiz için ne tavsiye edersiniz?) diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Onların söylediklerini sen de tekrar et. Bitirip sona erince dilediğini iste, sana da (aynı sevap) verilecektir" cevabını verdi. "
Ebü Dâvud, 36, (524).

Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Berâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah ve melekleri namazda birinci safa rahmet ederler. Müezzin sesinin ulaştığı yere kadar mağfiret görür. Yaş ve kuru her ne, sesini işitirse, onu tasdik eder. Ona, beraberinde namaz kılanların ecrinin bir misli verilir."
Nesâî, Ezân 14, (42,13).

Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müezzin, sesinin gittiği yer boyunca mağfiret olunur. Yaş ve kuru herşey onun lehinde şehadet eder, namaza katılan kimseye yirmibeş kat namaz yazılır ve iki namaz arasındaki (günahları) affedilir."
Ebü Dâvud, Salât 31, (515); Nesâî, Ezân 14, (2, 13); İbnu Mâce, Ezân 5, (724).

İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:

İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, yedi yıl sevabına inanarak ezan okursa, Allah bunu, onun ateşten kurtulmasına bir senet yapar."
Tirmizî, Salât 152, (206).

Ebü Saîdi'l-Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Ebü Saîdi'l-Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediğinin mislini tekrar edin!"
Buhârî, Ezân 7; Müslim, Salât 10, (383); Ebü Dâvud, Salât 36, (522); Nesâî, Ezân 33, (2, 23); Tirmizî, Salât 154, (208); İbnu Mâce, Ezân 4, (720).

Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:

Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), müezzinin ezan okurken şehadet getirdiğini işitince:
"Ben de! Ben de!" derdi."
Ebü Dâvud, Salât 36, (527).

Nerede olursan ol Allah"a karşı gelmekten sakın

Nerede olursan ol Allah"a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.
Tirmizî, Birr, 55.

Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz.(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)

Mümin, bir  delikten iki defa sokulmaz.(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)
Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.

Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.


Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.

Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6.

İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.
Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6.

Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.

Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.

İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.


İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.
Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.

اَلإِسْلاَمُ حُسْنُ الْخُلُقِ İslâm, güzel ahlâktır.


اَلإِسْلاَمُ حُسْنُ الْخُلُقِ
İslâm, güzel ahlâktır.

9 Kasım 2016 Çarşamba

Yine Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor:

Yine Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim, benden sonra öldürülmüş olan bir sünnetimi ihya ederse beni seviyor demektir. Beni seven de benimle beraberdir."
Rezin tahric etmiştir.

Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor:

Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Dinde fakih (bilgili) olan kimse ne iyi kimsedir! Kendisine muhtaç olununca faydalı olur. Kendisine ihtiyaç olmayınca ilmini artırır."
Rezin tahric etmiştir.

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a Allah indinde en efdal insanın kim olduğu sorulmuştu: "Allah indinde en kıymetlileri en muttaki olanlardır!" buyurdular. "Biz bunu sormadık!" demeleri üzerine: "Öyleyse o, Halîlullah'ın oğlu, Nebiyyullah'ın oğlu Nebiyyullah'ın oğlu Yusuf'tur" buyurmuştu. Yine itirazla: "Hayır bunu da sormadık" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Siz bana Arap hanedanlarından mı soruyorsunuz?" dedi. "Evet, Ey Allah'ın Resûlü! dediler. "Onların cahiliye dönemindeki hayırlıları, fıkıh öğrendikleri takdirde, İslam'da da en hayırlılarıdır!" cevabını verdi.
Buhari, Enbiya 8, 14, 19, Menakıb 1, 25, Tefsir, Yusaf 1; Müslim, Fezail 168, (2378).

İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor:

İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Tek bir fakih, şeytana bin âbidden daha yamandır."
Tirmizi, İlim 19, (2083).

Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir:

Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "...Aleyhissalatu vesselam sonra buyurdular ki: "Allah Teâlâ Hazretleri, melekleri, semâvat ehli, deliğindeki karıncaya, denizindeki balıklara varıncaya kadar arz ehli, halka hayrı öğretene mağfiret duasında bulunur."
Hadis Tirmizi'nin aynı babındadır.

Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor:

Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a biri âbid diğeri âlim iki kişiden bahsedilmişti. "Âlimin âbide üstünlüğü, benim, sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir" buyurdu.
Tirmizi, İlim 19, (2686).

Hz. Aişe radıyallahu anhâ der ki:

Hz. Aişe radıyallahu anhâ der ki: "Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm hanımlarına yaklaşmamaya yemin etti (îlâ kararı verdi) ve bal yemeyi de kendi kendine haram etti. Böylece helal olan bir şeyi kendisine haram kılmıştı. Sonra kefâret karşılığında yeminini bozdu."
Tirmizî, Talak 21, (1201).

Hz. Ali kerremallahu vechehu buyurmuştur ki:

Hz. Ali kerremallahu vechehu buyurmuştur ki: "Bir kimse hanımına yaklaşmamaya yemin ederse îlâ'ya karar verirse, bundan boşanma hâsıl olmaz. Dört aylık müddet geçince, îlâ yapan koca tevkif olunur, ya boşar ya da kefaret ödeyerek rücu eder."
Muvatta, Talak 17, (2, 556).
İmam Mâlik der ki: "Bir kimse, çocuğu sütten kesilinceye kadar hanımına yaklaşmamaya yemin edecek olsa, bu îlâ yemini sayılmaz. Bana Hz. Ali'den ulaşan bir rivayete göre, bu durumdan kendisine sorulduğu vakit bunun îlâ olmadığını belirtmiştir."

İbnu Ömer radıyallahu anh,

İbnu Ömer radıyallahu anh, "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay beklemek vardır. Eğer erkekler o müddet içinde kefaret yaparak zevcelerine dönerlerse şüphe yok ki Allah cidden gafur ve rahîmdir..." (Bakara 226) âyetinin açıklaması ile alakalı olarak şöyle demiştir: "Ayette zikredilen dört ay geçtikten sonra ya rücu etmek veya boşamak üzere zevc tevkif olunur. Îlâ yapan fiilen boşamayınca bu müddetin dolmasıyla boşanma husule gelmez." Bu görüş, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Ebu'd-Derda ve Hz. Aişe radıyallahu anhüm ecmaîn'den ve Ashab'tan on iki kişiden de rivayet edilmiştir.
Buhârî, Talak 21; Muvatta Talak 19, (2, 557).
Buhârî'nin bir başka rivayetinde İbnu Ömer demiştir ki: "Cenâb-ı Hakk'ın âyette zikrettiği îlâ, dört aylık müddet dışında hiç kimseye helal olmaz. Bu müdded dolunca ya tatlılıkla hanımını tutar veya Allah'ın emrettiği şekilde boşamaya karar verir. (Îlâ müddetini uzatarak kocasının ayrıca birde boşanmasını beklemek gibi üçüncü bir yola sülûk edilemez.)"

Enes radıyallahu anh'in anlattığına göre,

Enes radıyallahu anh'in anlattığına göre, Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'i bir at yere atmıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sağ tarafı veya sağ omuzu ezildi. Bu O'na ayakta duramayacak kadar ızdırab verdi. O sıralarda hanımlarını da bir ay müddetle terketti. Bu esnada, hurma kütüğünden yapılmış bir merdivenle çıkılan tenezzüh odasına (meşrübe) çekildi. Ashâb radıyallahu anhum ecmaîn kendisine "geçmiş olsun" ziyaretine geliyorlardı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm oturarak namaz kılardı, onlar ise ayakta durarak namaza uymuşlardı. Selâmı verince şöyle dedi: "İmam, kendisine uyulmak için vardır. Öyle ise ayakta namaz kıldırıyorsa siz de ayakta kılın, şâyet oturarak kıldırıyorsa siz de oturarak kılın, imam rükuya varmadan rükuya gitmeyin, o başını kaldırmadan siz de kaldırmayın."

Semuratu'bnu Cündüb radıyallahu anh anlatıyor:

Semuratu'bnu Cündüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm dedi ki: "Mevât (ölü) bir araziyi kim bir duvarla çevrelerse, burası onun olur."
Ebu Dâvud, Harac 37, (3077).
Rezîn, Saîd İbnu Zeyd radıyallahu anh'den şu ziyadeyi kaydetti: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm dedi ki: "Sahibi bir arazinin bakımından âciz kalarak helâk olmaya terk edince biri gelip bu araziyi ihya ederse, arazi kendinin olur."

Urve radıyallahu anh dedi ki

Urve radıyallahu anh dedi ki: "Bana bu hadisi rivayet eden kimse şunu da anlattı: İki kişi Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm'e müracaat ederek aralarındaki ihtilâfı arzettiler: Bunlardan biri, diğerinin arazisine hurma ağacı dikmişti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Tarla, eski sâhibine aittir, ağaç diken de diktiklerini tarlada söksün" diye hükmetti. Ben ağaçların köklerine baltalarla vurulduğunu gördüm. Ağaçlar boylu boslu tam haldeydiler, hepsi de tarladan söküldüler."
Ebu Dâvud, Harac 37, (3074).

Urvetu'bnu Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor:

Urvetu'bnu Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim ölü bir arâziyi ihya ederse, burası onun olur. Başkasının arazisine izinsiz ağaç dikene hiçbir hak tanınmaz.
Muvatta, Akdiye 26, (2, 743); Tirmizî, Ahkâm 38, (1379); Ebu Dâvud, Harâc 37, (3073).
Ebu Dâvud'da şu ziyade var: Urve radıyallahu anh dedi ki: "Şehâdet ederim ki, Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm şuna hükmetti: Arz, Allah'ın arzıdır, insanlar da Allah'ın kullarıdır. Kim bir ölü araziyi (mevat) ihya ederse, bu yere, o, herkesten ziyade hak sâhibi olur. Bu hükmü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan bize, ondan namazı getirenler getirdi."

Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor:

Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sahibi olmayan bir araziyi kim ihya ederse, bu araziyi herkesten ziyade o hak kazanır." Urvetu'bnu Zübeyr "Hz. Ömer radıyallahu anh halife iken bu hadisin hükmünü tatbik etti" dedi.
Buhârî, Hars 15.

Ebu Saîd el-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor:

Ebu Saîd el-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında, bir adamın satın aldığı meyveyi âfat vurdu. Bu yüzden adamın borcu arttı ve iflâs etti. Kendisine dâva arzedilince Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm halka: "Kardeşinize mal tasadduk ederek yardım edin" dedi. Bunun üzerine, halk ona tasaddukta bulundu, ama toplanan, borcunu ödemeye kâfi gelmedi. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz, bu sefer alacaklılara: "Bulduklarınızı alın, size bundan başka bir şey yok" buyurdu.
Müslim, Müsâkât 18, (1556); Tirmizî, Zekât 24, (655); Ebu Dâvud, Büyü' 60, (3469); Nesâi, Büyu'30 (7, 265), 96, (7, 312); İbnu Mâce, Ahkâm 25, (2356).

İbnu Mes'ud radıyallahu anh kendi anlattığına göre

İbnu Mes'ud radıyallahu anh kendi anlattığına göre, şu ayeti okumuştu. (Mealen): "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine, üç aybaşı hali beklerler..." (Bakara 228). Ve şu ayeti (mealen): "Ey peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'tan sakının. Onları, -apaçıak bir hayâsızlık yapmaları hali bir yana- evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından (gönlünüzde sevgi gibi) bir hal meydana getirir. Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahid getirin, şahidliği Allah için yapın. İşte bu, Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah buyurduğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir. Kadınlarınız içinde ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 1-4).

Nafi' anlatıyor:

Nafi' anlatıyor: "Safiyye Bintu Ebi Ubeyd, kocası İbnu Ömer'den iddet beklerken gözlerinden hastalandı. Gözleri nerdeyse çapaklanıyordu, yine de sürme çekmedi."
Muvatta, Talak 107, (2, 599).

İbnu'l-Müseyyeb ve Süleyman İbnu Yesar rahimehumullah anlatıyor:

İbnu'l-Müseyyeb ve Süleyman İbnu Yesar rahimehumullah anlatıyor: "Tuleyha el-Esediyye, Reşid es-Sakafi'nin nikâhı altında idi. Reşid, Tuleyha'yı boşadı. Kadın, iddeti içerisinde iken evlendi. Hz. Ömer radıyallahu anh, ona da kocasına da değnekle çokça vurdu ve aralarını ayırdı. Sonra şunu söyledi: "İddeti içerisinde hangi kadın evlenirse, onun evlenen kocası, gerdek yapmamış bile olsa araları ayrılacak ve kadın, önceki iddetinden geri kalan kısmı tamamlayacak. Sonra ikincisi, taliblerden bir talib olacak. Eğer erkek, kadınla gerdek yapmış idiyse, araları ayrılır, kadın önceki iddetini tamamlar. Sonra ikinciden dolayı yeniden iddet bekler. Bunlar ebediyyen evlenemezler."
İbnu'l-Müseyyeb der ki: "Erkek, kadını kendine helal addettiği için ona tam mehir öder."
Muvatta, Nikah 27, (2, 536).

Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor:

Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kocası ölen kadın sarıya boyanmış veya kırmızıya boyanmış elbise giymez, zinet takınmaz, kına yakınmaz, sürmelenmez, başını tararken kokulu madde kullanmaz, başını sidre ile kaplar."
Ebu Davud, Talak 46, (2304); Nesai, Talak 65, (6, 203); Muvatta, Talak 104-108, (2, 598, 600).

Ümmü Atiyye radıyallahu anha anlatıyor:

Ümmü Atiyye radıyallahu anha anlatıyor: "Biz, kocalımız hariç, herhangi bir ölü üzerine üç günden fazla matem tutmaktan men edilmiştik. Kocalarımız için dört ay on gün matem tutmalıydık. Bu esnada ne sürme çekerdir, ne tiyb sürünürdük, ne de boyalı elbise giyerdik. Giyebildiğimiz sadece asb denen daha dokunmazdan önce boyanmış kumaşlardan mamul elbise idi. Matemli kadına, hayız halinden çıkıp temizlik dönemine girince, yaptığı yıkanmada azıcık koku kullanmasına izin verildi."
Buhari, Talak 48, 49, Hayız 12, Cenaiz 30, 31; Müslim, Cenaiz 34, (938), Talak 66, (938); Ebu Davud, Talak 46, (2302, 2303); Nesai, Talak 63, 646, (6, 203, 204).

Humeyd İbnu Nâfi' anlatıyor:

Humeyd İbnu Nâfi' anlatıyor: "Bana Zeyneb Bintu Ebi Seleme şu üç hadisi haber verdi:
Dedi ki: "Babası Ebbu Süfyan İbnu Harb vefat edince, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın zevce-i pâkleri Ümmü Habibe'nin yanına girdim. Ben yanında iken Ümmü Habibe içerisinde sarı renk bulunan bir sürünme maddesi (tıyb) getirtti, bu halûk veya bir başkası idi. Ondan bir cariyeye sürdü, sonra da yanaklarına süründü. Sonra dedi ki: "Vallahi benim sürünüp süslenmeye ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim. "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir ölü üzerine üç geceden fazla matem tutması helal olmaz. Fakat kocası müstesna, ona dört ay on gün matem tutar."

Yahya İbnu Said rahimehullah anlatıyor:

Yahya İbnu Said rahimehullah anlatıyor: "Bir kadın, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya gelip kocasının öldüğünü ve kendilerinin (Medine'nin) Kanât nam mevkiinde bir ekinlerinin olduğunu söyledi ve geceyi orada geçirmesinin kendisini için caiz olup olmadığını sordu.
İbnu Ömer radıyallahu anhüma kadını bundan nehyetti. Bu sebeple kadın, erkenden oraya gider, orada gölgelenir, sonra akşama Medine'ye döner, evinde gecelerdi."
Muvatta, Talak 88, (2, 592).

Mücahid rahimehullah,

Mücahid rahimehullah, "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler" (Bakara 234) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Kadının, bu iddeti, kocasının yanında beklemesi vaciptir. Bunun üzerine Allah Teâlâ Hazretleri şu ayeti inzal buyurdu: "İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler. Eğer kadınlar çıkarlarsa kendilerinin meşru olarak yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 240).

Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor:

Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Teyzemi kocası üç talakla boşamıştı. Teyzem hurmalarının meyvesini kesmek istedi. Bir adam onu evden çıkmaktan men etti. Teyzem de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelip durumunu arzetti. Aleyhissalatu vesselam: "Tabii, hurmalarını devşir, ondan dilersen tasadduk eder, dilersen ma'ruf üzere tasarruf edersin!" buyurdu.
Müslim, Talak 55, (1483); Ebu Davud, Talak 41, (2297); Nesai, Talak 70, (6, 209).

Nafi' rahimehullah anlatıyor:

Nafi' rahimehullah anlatıyor: "Sa'id İbnu Zeyd'in kızı Abdullah İbnu Amr İbni Osman'ın nikâhı altında idi. Kadını, kocası talak-ı bette ile boşadı. Kadın, kocasının evini iddeti dolmadan terketti. Onun bu davranışını Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anh hoş karşılamadı."
Muvatta, Talak 64, (2, 579).

Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'nın anlattığına göre,

Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "kocası kendisini talak-ı bette ile boşamıştır. Kocası ortalıkta olmadığı halde, vekilini bir miktar arpa ile Fatıma'ya göndermiş. Fatıma da bunu pek az bulmuştu. Veya vekile kızmıştı. Vekil: "Vallahi bizim üzerimizde (nafaka hakkı olarak) bir şeyin yok!" demiştir. Fatıma’da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a gelerek durumu anlatmış, aleyhissalatu vesselam da: "Senin onun üzerinde nafakan yok" buyurmuş ve Ümmü Şerik el-Ensariyye radıyallahu anha'nın yanında iddetini geçirmesini emretmiştir. Sonra, Fatıma'ya: " Bu kadın, ashabımın çokça uğradıkları birisidir. Sen iddetini İbnu Ümmi Mektûm'un yanında geçir. Zira o, âmâ birisidir, örtünü de onun yanında çıkarabilirsin. İddetin bitip helal oldun mu bana haber ver!" buyurdu.

İbnu Ömer radıyallahu anhüma demiştir ki:

İbnu Ömer radıyallahu anhüma demiştir ki: "Temas edilmiş bulunan bir cariye hediye edilir veya satılır veya azad edilirse onun rahmi bir hayız müddetince istibra edilsin. Bâkirenin istibrası aranmaz."
Rezin tahric etmiştir. Buhari, bu rivayeti muallak olarak zikretmiştir. (Büyü, 111).

Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor:

Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında, doğumu yakın olan hamile bir kadın gördü. Kadın hakkında sual etti.
"Falancanın cariyesi!" dediler.
Aleyhissalatu vesselam: "Herhalde o, cariyeye temas etmek istiyor!" buyurdu. Muhatapları "Evet!" deyince: "Ona, kabre kadar onunla beraber olacak bir lânetle lanet etmek içimden geldi. O nasıl olur da kendine helal olmadığı halde kadının karnındaki çocuğu kendine vâris kılar veya nasıl olur da kendine helal olmayan bebeği hizmetçi kılar?" buyurdular.
Müslim, Nikah 139, (1441); Ebu Davud, Nikah 45, (2156).

Ruveyfi' İbnu Sabit el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor:

Ruveyfi' İbnu Sabit el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kimseye, suyunu başkasının ekinine dökmesi, yani hamile esireye teması helal değildir. Keza Allah'a ve ahirete inanan mü'min kişiye, istibra hasıl olmazdan önce esire kadına teması helal olmaz. Keza Allah'a ve ahirete inanan kimseye, taksim edilmezden önce ganimet malından satması helal değildir."
Ebu Davud, Nikah 45, (2158, 2159); Tirmizi, Nikah 35, (1131).

İrbaz İbnu Sariye radıyallahu anh anlatıyor:

İrbaz İbnu Sariye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, karınlarındaki yükü vaz' etmedikçe (doğurmadıkça) esirelere temasta bulunmayı yasakladı."
Tirmizi, Siyer 15, (1564).

Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor:

Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Huneyn seferi sırasında Evtas'a bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın Ashabından bir kısımları, ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna..." (Nisa 24). Yani "bunlar (esir aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size helaldir."
Müslim, Rada' 33, (1456); Tirmizi, Nikah 36, (1132); Ebu Davud, Nikah 45, (2155, 2157) Nesai, Nikah 59, (6, 110).

İbnu Ömer radıyallahu anhüma diyordu ki:

İbnu Ömer radıyallahu anhüma diyordu ki: "Efendisi olan ümmü veled'in iddeti bir hayız devresidir."
Muvatta, Talak 92, (2, 593).

Amr İbnu'l-As radıyallahu anh dedi ki:

Amr İbnu'l-As radıyallahu anh dedi ki: "Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam'ın sünnetini bize çarpıtmayın. Kocası ölen kadının iddeti dört ay on gündür, yani ümmü veled hakkında."
Ebu Davud, Talak 48, (2308).

Nafi' rahimehullah anlatıyor:

Nafi' rahimehullah anlatıyor: "Hz. İbni Ömer radıyallahu anhüma'ya, hamile iken kocası ölen kadından sorulmuştu. "Çocuğu doğurunca helal olur, evlenebilir" cevabını verdi. Orada bulunan bir adam ilave etti: "Hz. Ömer radıyallahu anh da: "Kocası yatakta, henüz defnedilmemiş iken doğum yapsa da kadın evlenmeye helaldir" demişti."
Muvatta, Talak 84, (2, 589).

Ebu Seleme İbnu Abdurrahman anlatıyor:

Ebu Seleme İbnu Abdurrahman anlatıyor: "Ben ve Ebu Hüreyre, İbn-i Abbas radıyallahu anhüm'ün yanında iken, bir kadın gelerek: "Ben hamileyken kocam öldü, çocuk da kocamın ölmesinden dört ay geçmeden doğdu. İddetim dolmuş sayılır mı?" diye sordu. İbnu Abbas radıyallahu anhüma: "İddetin iki müddetin sonuncusudur" dedi. Ebu Seleme: "Bana Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Ashab'ından bir adam, böyle bir durumda Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın evlenmeyi emrettiğini haber verdi" dedi. Ebu Hüreyre der ki: "Buna ben de şehadet ederim."
Nesai, Talak 56, (6, 194).

Müslim'deki rivayet şöyledir

Müslim'deki rivayet şöyledir: "Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki: "Sübey'a, kocasının vefatından birkaç gece sonra nifas oldu. Kadın, durumunu Resûlullah'a zikretti. Aleyhissalatu vesselam evlenmesini söyledi."
Müslim, Talak 57, (1485).

Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor:

Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Beni Eslem'den Sübey'a adında bir kadın hamile iken kocası ölmüştü. Beni Abdi'd-dâr'dan Ebu's-Senabil İbn Ba'kik, kadınla evlenmek istedi. Kadın onunla evlenmekten imtina etti. Adam: "Vallahi, iki müddetin sonuncusuna kadar iddet beklemedikçe evlenmen caiz değil!" dedi. Kadın yirmi gün kadar bekledi, derken nifas oldu. Sonra da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a gelerek durumu arzetti. Aleyhissalatu vesselam: "Evlen!" buyurdu.
Buhari, Talak 39, Tefsir, Talak 2; Müslim, Talak 57, (1485); Muvatta, Talak 83, (2, 589, 590); Tirmizi, Talak 17, (1193); Nesai, Talak 56, (6, 190, 191)

Rebi' Bintu Muavvız radıyallahu anha'nın anlattığına göre,

Rebi' Bintu Muavvız radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında, kocasından muhala'a yoluyla ayrılmıştır. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da ona bir hayız müddetince iddet beklemesini emretmiştir. (veya kadına emredilmiştir.)
Tirmizi, Talak 10, (1185); Nesai, Talak 53, (5, 186).

Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor:

Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "el-Ahvas, hanımını boşamıştı. Hanımı üçüncü hayızın kanama müddetinde iken Şam'da öldü. Hz. Muaviye radıyallahu anh, Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'a yazarak bunun hükmünü sordu. Zeyd cevaben şöyle yazdı: "Eğer kadın, üçüncü hayz'ın kanama devresine girmiş idiyse, kocadan tamamen ayrılmış, koca da ondan ayrılmıştır. Ne kadın, kocaya, ne de koca kadına varis olamaz."
Muvatta, Talak 56, (2, 577).

Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma

Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma, "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) ayeti için der ki: "Bu ayete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardır. Bu hüküm şu ayetle neshedildi: "Boşanma iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229).
Nesai, Talak 74, (6, 212).

7 Kasım 2016 Pazartesi

Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor:

Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Ashabım, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a usre (darlık) ordusu, yani Tebük Gazvesi sırasında yüklerini koyacakları deve hakkında sormam için beni gönderdiler.
Yanına vardığımda meğer öfkeliymiş de ben hissedememişim.
"Ey Allah'ın Resulü, dedim, arkadaşlarım size, beni gönderdiler, kendilerine yük devesi vermenizi istiyorlar."
"Vallahi ben onlara hiçbir yük devesi veremem!" buyurdular. Ayrıldım, ama üzgündüm, hem yük devesi verilmeyişine, hem de bana kızmış olabileceği korkusuyla üzgündüm. Arkadaşlarımın yanına varıp Aliyhissalatu vesselam'ın söylediğini kendilerine haber verdim.
Sonra Resulullah bana birini Bilal'i göndererek beni çağırdı ve:
"Şu çifti, şu çifti, şu çifti al! Bunları arkadaşlarına götür. Ve de ki:
"Allah -veya Resûlullah- sizi bunlarla taşıyacak, bunlara binin" dedi. Ben onları arkadaşlarıma götürdüm ve:
"Resûlullah sizleri bunlarla taşıyacak. Lakin vallahi sizden biri, sizin için ilk istediğim zaman, Resûlullah'ın söylediğini ve vermen dediğini duyan birine gitmedikçe yakanızı bırakmam" dedim. Arkadaşlarım:
"Vallahi sen yanımızda müttehem değilsin, doğru söylediğine inanıyoruz. Ama sen yine de dilediğini yap!" dediler. Ebu Musa, onlardan bir grupla gitti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın önce söylemiş olduğu sözü işitenlere vardılar. Bunlar Ebu Musa'nın kendilerine söylediği şeyleri aynen söylediler."
Buhari, Megazi 78, 74, Humus 15, Zebaih 26, Eyman 1, 4, 18, Kefaret 9, 10, Tevhid 56; Müslim, Eyman 8, (1649).

u Osman en-Nehdi radıyallahu anh anlatıyor:

4273 - Ebu Osman en-Nehdi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Amr İbnu'l-As radıyallahu anh'ı Zatu's-Selasil ordusunun başında göndermişti.
Amr İbnu'l-As der ki: "Ya Resulullah sana en sevgili insan kimdir?" dedim. "Aişe'dir!" buyurdular. Ben tekrar sordum:
"Erkeklerden kim?"
"Onun babasıdır!" buyurdular. Ben bir kere daha sorayım dedim:
"Sonra kim?"
"Ömer" buyurdular ve bazı erkek saydılar. Beni en sona atacak korkusuyla sükût edip başka sormadım."
Buhari, Megazi 63, Fedailu'l-Ashab 5; Müslim, Fedailu'l-Ashab 8, (2384).

Cerir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor:

4272 - Cerir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bana: "Beni, Zü'l-Halasa'dan kurtarmaz mısın?" buyurdu. Bu, Has'am'da bir bina idi. el-Kabetu'l Yemâniyye denmekte idi. Ahmes kabilesinden yüzelli atlı ile oraya vardım. Ahmesliler at besleyen insanlardı. Ben ise at üzerinde duramıyordum. Durumu Resulullah'a söyledim. Aleyhissalatu vesselam göğsüme vurdu; öyle ki, parmaklarının izini göğsümün üzerinde gördüm. Sonra:
"Allah'ım, Cerir'i atının üstünde sabit kıl, onu hidayete ermiş ve hidayet edici kıl!" buyurdu. Ben gittim, onu kırdım ve yaktım."
Buhari, Megazi 62, Cihad 154, 162, Menakıbu'l-Ensar 21, Edeb 68, Da'avad, 19; Müslim, Fadailu's-Sahabe 137; Ebu Davud, Cihad 172, (2772).

Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor:

4271 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Ali radıyallahu anh'ı humusu (ganimetin beşte birini) almak üzere Halid'e gönderdi. Halid radıyallahu anh, humusu ona verdi. Ali, ondan (kendine) bir cariye seçti. Ali, geceleyin gusül yapmış olarak sabaha erdi. Ali'ye kızmıştım. Halid radıyallahu anh'a:
"Şunu görmüyor musun?" diye söylendim. Sonra da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelince durumu anlattım.
"Ey Büreyde! buyurdular, sen Ali'ye kızıyor musun?"
"Evet!" dedim.
"Kızma! buyurdular, zira onun humustaki hissesi aldığından fazladır." Ondan sonra Ali en çok sevdiğim insan oldu."
Buhari, Megazi, 61.

Ebu Musa Radıyallahu anh anlatıyor:

4270 - Ebu Musa Radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Beni ve Muaz radıyallahu anhüma'yı Yemen'e gönderdi ve şu tenbihte bulundu: "İnsanları dine tatlılıkla davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun geçimsiz olmayın."
Biz Yemen'e vardık. Her ikimizin ayrı birer çadırı vardı, çadırlarımızı müstakillen kullanıyorduk. Birbirimize ziyaretlerimiz olur, birleşirdik. Bir seferinde Mu'az, Ebu Musa radıyallahu anhüma'ya geldi. Ebu Musa, çadırının önünde oturuyordu. Yanında zincire vurulmuş, öldürmek istediği bir yahudi duruyordu.

Buhari, Megazi, 59, Ahkam, 4, Haberu'l-Vahid 1; Müslim, İmaret 40,

4269 - Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir seriyye gönderdi ve birliğin başına Ensar'dan bir zat koydu ve askerlere komutanlarına itaat etmelerini emretti. Sefer esnasında komutan, bir meseleden öfkelenip:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi. Hepsi de: "Evet emretti!" dediler.
"Öyleyse, dedi, derhal bana odun toplayın!" Hemen odun toplanmıştı. Bu sefer:
"Ateş atın!" emretti. Ashab odun yığınına ateş attı. Komutan:
"İçine girin!" emretti. Girmek üzere ilerlediler. Ancak birbirlerinden tutup:
"Biz, ateşten kaçarak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldik, şimdi ateşe girmemiz olur mu?" diyerek girmediler. Öyle durdular. Ateş söndü. Komutanın da öfkesi geçti, Bu vak'a Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a intikal edince:
"Eğer girselerdi, Kıyamet gününe kadar bir daha ondan çıkamazlardı! Allah'a isyanda kula itaat yok! Taat ma'ruftadır!" buyurdular.
Buhari, Megazi, 59, Ahkam, 4, Haberu'l-Vahid 1; Müslim, İmaret 40, (1840); Ebu Davud, Cihad 96, (2625); Nesai, bey'at 34, (7, 159).

Buhari, Megazi 58, Ahkam 35; Nesai, Adabu'l-Kudat 16, (8, 237).

4268 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Halid radıyallahu anh'ı Beni Cezime'ye gönderdi. Yurdlarına varınca Halid onları önce İslam'a davet etti. Onlar "müslüman olduk!" demeyi güzel söyleyemediler, "Sâbii olduk, Sâbii olduk!" dediler. Halid de onları öldürmeye, esir etmeye başladı. Bizden her bir askere esirini verdi. Sonra bir gün geçince, herkese esirini öldürmeyi emretti. Ben:
"Vallahi ben esirimi öldürmem! Arkadaşlarımdan da kimse esirini öldürmez! dedim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelince, durumu haber verdik. Ellerini kaldırıp:
"Allah'ım, Halid'in yaptığından beriyim!" dedi ve bunu iki sefer tekrar etti."
Buhari, Megazi 58, Ahkam 35; Nesai, Adabu'l-Kudat 16, (8, 237).

Ebu Davud, Harac 26, (3025).

4267 - Vehb İbnu Mürebbih anlatıyor: "Bey'at yaptıkları zaman Sakif'in durumu ne idi?" diye sordum.
"Sadaka (zekât = vergi) vermemeyi, cihad etmemeyi şart koştular" dedi ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın: "Onlar gerçek manada müslüman olunca, kendiliklerinden zekât da verecekler, cihada da katılacaklar!" dediğini işittiğini söyledi.
Ebu Davud, Harac 26, (3025).

Ebu Davud, Harac 26, (3026).

4266 - Osman İbnu Ebi'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Sakif hey'eti geldiği zaman, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına indiler. Aleyhissalatu vesselam onları mescidde ağırladı, ta ki kalplerini daha bir rikkate getirip müessir olsun.
Onlar müslüman olup bey'at yapmak için öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve namazın kendilerine farz kılınmamasını şart koştular. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Sizden öşür alınmasın, cihada da çağırılmayın. Ama rükûsuz (namazsız) bir dinde hayır yoktur" buyurdu.
Ebu Davud, Harac 26, (3026).

Buhari, Meğazi 56, Edeb 68, Tevhid 31; Müslim, Cihad 82, (1778).

4265 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Taif'i kuşatınca hiç bir netice elde edemedi. Bunun üzerine:
"İnşaallah yarın yolcuyuz muhasarayı kaldıracağız" dedi. Bu Ashabın pek ağrına gitti:
"Yani, Taif'i fethetmeden gidecek miyiz" -bir rivayette "dönecek miyiz"- dediler. Aleyhissalatu vesselam da:
"Sabahleyin saldırın!" buyurdular. Sabahleyin saldırdılar ve birçokları yaralar aldı. Resulullah tekrar:
"Yarın İnşaalllah gideceğiz!" buyurdular. Bu sefer askerler memnun kaldılar. Aleyhissalatu vesselam onların haline güldü."
Buhari, Meğazi 56, Edeb 68, Tevhid 31; Müslim, Cihad 82, (1778).

Buhari, Megazi 55, Cihad 69, Da'avat 49; Müslim, Fedailü's-Sahabe 165, (2498).

4264 - Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Huneyn Gazvesi'nden fariğ olunca, Ebu Amir radıyallahu anh'ı bir askeri birliğin başında Evtas'a gönderdi. Ebu Amir, orada Dureyd İbnu's-Sımme ile karşılaştı. Dureyd öldürüldü. Allah da adamlarını hezimete uğrattı. O sırada ben Ebu Amir ile beraberdim. Dizine bir ok atıldı. Yanına gelip: "Bu oku sana kim attı?" diye sordum. Bana bir şahsı işaret ederek (ok atanı) gösterdi. Ona yönelip, yanına vardım. Beni görünce kaçtı. Ben de peşine düştüm. "Utanmıyor musun, durmuyor musun?" diye peşinden bağırmaya başladım. Birden durdu. Karşılıklı olarak bir-iki kılıç salladık. Derken ben onu öldürdüm. Sonra gelip Ebu Amir'e: "Allah seninkinin canını aldı!" dedim.
"Hele şu oku bir çek!" dedi. Ben oku çektim. Okun yerinden su çıktı. "Ey kardeşimin oğlu, dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a benden selam söyle, benim için Allah'tan mağfiret dileyiversin." Ebu Amir, birliğin komutanlığını bana devretti. Bir müddet durup sonra vefat etti. Dönünce, durumdan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a bilgi verdim. Bir miktar su getirtti, abdest alıp ellerini kaldırdı. Koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Sonra şöyle dua etti.
"Allah’ım, Ubeyd Ebu Amir'e mağfiret buyur. Allah’ım, Kıyamet günü onu, onun derecesini kullarının -veya insanların- birçoğunun derecesinden üstün tut!" "Ey Allah'ın Resûlü benim için de istiğfar ediver!" dedim.
"Allah’ım, Abdullah İbnu Kays'ın günahını mağfiret et! Onu, Kıyamet günü iyi bir yere koy!" dedi. Ebu Bürde der ki:
"O iki duadan biri Ebu Amir içindi, diğeri de Ebu Musa içindi."
Buhari, Megazi 55, Cihad 69, Da'avat 49; Müslim, Fedailü's-Sahabe 165, (2498).

Müslim, Cihad 134, (1809); Ebu Davud, Cihad 147, (2718).

4263 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Annem Ümmü Süleym, Huneyn savaşı sırasında bir hançer temin etmişti, yanından ayırmıyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hançeri görünce sordu:
"Ey Ümmü Süleym, şu da ne?"
"Bunu, müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa karnına saplamak için temin ettim!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu söz üzerine gülmeye başladı. Ümmü Süleym:
"Ey Allah'ın Resûlü, sizinle olup da şu Tulekâ'dan hezimete uğrayan bizim dışımızdakileri öldür!" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Ey Ümmü Süleym, şurası muhakkak ki Allah bize kâfi geldi ve iyi yaptı" buyurdu.
Müslim, Cihad 134, (1809); Ebu Davud, Cihad 147, (2718).

Buhari, Cihad 173; Müslim, Cihad, 45, (1754); Ebu Davud, Cihad 110, (2654).

4262 - Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir seferde iken yanına bir düşman gözcüsü uğradı. Ashabla konuşmaya oturdu. Sonra birden sıvıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Onu yakalayın ve öldürün!" emir buyurdu. Ben yakalayıp öldürdüm. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm seleb'ini bana verdi."
Buhari, Cihad 173; Müslim, Cihad, 45, (1754); Ebu Davud, Cihad 110, (2654).

Buhari, Meğazi, 54, Cihad 52, 61, 97, 167; Müslim, Cihad 79, (1776); Tirmizi, Cihad 15, (1688).

4261 - Ebu İshak rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma'ya geldi ve:
"Ey Ebu İmare! Huneyn gününde hepiniz geri mi kaçtınız?" diye sordu. Bera: "Ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kaçmadığına şahadet ederim! Ancak, askerlerden yükü hafif olan aceleciler ile zırh taşımayanlar Hevazin'in bir kanadına yürüdüler. Hâlbuki buradakiler okçu kimselerdi: Onları çekirge sürüsü gibi hep birden ok yağmuruna tuttular. Bunun üzerine dağılmak zorunda kaldılar. Böylece düşman, Resûlullah'a yöneldi. Aliyhissalatu vesselam'ın katırını Ebu Süfyan İbnu'l- Haris İbni Abdilmuttalib radıyallahu anh yediyordu. Aleyhissalatu vesselam katırından indi, dua etti, Allah'tan yardım taleb etti. Şöyle diyordu:
"Ben Peygamberim yalan değil!
Ben Abdulmuttalibin Oğluyum!
Allah’ım yardımını indir."
Sonra askerleri düzene koydu. Bera devamla der ki: "Vallahi, biz savaş kızıştı mı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sığınırdık. Bizim cesurumuz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la aynı hizada durabilendi."
Buhari, Meğazi, 54, Cihad 52, 61, 97, 167; Müslim, Cihad 79, (1776); Tirmizi, Cihad 15, (1688).

Buhari, Meğazi 56, Humus 19, Menakıb 14, Menakıbu'l-Ensar 1, Feraiz 34; Müslim, Zekat 135, (1059); Tirmizi, Menakıb, (3897).

4260 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Huneyn gününde, Hevâzin, Gatafan ve diğerleri çocukları ve develeriyle birlikte savaş yerine geldiler. O gün Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın ordusunda da 10 bin kişi vardı. Mekkeli Tulekâ da Resûlullah'ın safında idi. Savaş başlar başlamaz hepsi geri kaçtı. Aleyhissalatu vesselam yalnız kaldı. O gün iki defa nida etti. İkisi arasına bir başka söz karıştırmadı. Şöyle ki:
Sağ tarafına yönelip: "Ey Ensar cemaati!" diye bağırdı. O taraftakiler:
"Buyurun ey Allah'ın Resûlü! Biz seninle beraberiz! Müjde!" dediler. Aleyhissalatu vesselam sonra da soluna döndü:

Ebu Davud, Cihad 17, (2501).

4259 - Sehl İbnu Hanzaliyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la Huneyn günü beraber yürüdük. Öğle sonrası oluncaya kadar yürümeyi uzattık. Öğle namazının vakti girdi. Derken bir atlı geldi.
"Ey Allah'ın Resulü! dedi. Ben sizin önünüzden ilerledim. Hatta falan falan dağa çıktım. Bir de ne göreyim! Havazin kabilesi toptan karşımda. Kadınları, develeri, davarları toptan Huneyn'de toplanmışlar" dedi. Aleyhissalatu vesselam tebessüm buyurdu ve:
"İnşaallah, yarın bunlar müslümanların ganimetidir!" dedi ve sordu:
"Bu gece bizi kim bekleyecek?"

Buhari, Megazi 48, Hacc 45, Fedailu'l-Ashab 39, Tevhid 31; Müslim, Hacc 345, (1314).

4258 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Huneyn Gazvesine çıkmayı arzu edince:
"Yarınki konaklama yerimiz inşaallah Beni Kinâne Hayfı'dır. Onlar küfür üzerine orada yeminleşmişlerdi" buyurdu.
Buhari, Megazi 48, Hacc 45, Fedailu'l-Ashab 39, Tevhid 31; Müslim, Hacc 345, (1314).

Ebu Davud, Cihad 76, (2592); Tirmizi, Cihad 9, (1679).

4257 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mekke'ye girdiğinde sancağı beyaz, üzerindeki sarığı da siyahtı."
Ebu Davud, Cihad 76, (2592); Tirmizi, Cihad 9, (1679).

Ebu Davud, Harac 25, (3023).

4256 - Vehb rahimehullah anlatıyor: "Hz. Cabir radıyallahu anh'a sordum: "Mekke fethedildiği gün, herhangi bir şey ganimet kılındı mı?"
"Hayır!" cevabını verdi.
Ebu Davud, Harac 25, (3023).

Buhari, İlim 39, Lukata 7, Diyat 8; Müslim, Hacc 447, (1355); Ebu Davud, Menasik 90, (2017).

4255 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Allah Teâlâ Hazretleri, Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselam'ın Mekke'nin fethini nasib edince, halkın içinde kalkıp, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki:
"Allah'u Zülcelâl Hazretleri, Mekke'yi filin girmesinden korumuştur. Mekkelilere Resulünü ve mü'minleri musallat etti. Mekke’de savaşmak benden önce hiç kimseye helal edilmedi. Bana da bir günün muayyen bir zamanında helal edildi. Benden sonra da kimseye helal edilmeyecek. Onun avı ürkütülmemeli, otu yolunmamalı, ağacı kesilmemeli. Buluntular da ancak sahibi aranmak kasdıyla alınabilir. Kimin bir yakını öldürülmüşse, o kimse iki husustan birinde muhayyerdir: Ya diyet alır, ya da ölünün ailesi kısas ister (katil öldürülür)."
Abbas radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resulü! İzhir otu bu yasaktan hariç olsun! Zira biz onu kabirlerimizde ve evlerimizde kullanıyoruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"İzhir hariç!" buyurdu.
Buhari, İlim 39, Lukata 7, Diyat 8; Müslim, Hacc 447, (1355); Ebu Davud, Menasik 90, (2017).

Buhari, Cihad 127, Salat 30, 81, 96, Teheccüd 25, Hacc 51, 52, Megazi 77, 48; Müslim, Hacc 389, (1329).

4254 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Fetih günü, Mekke'nin yukarı kısmından, devesinin üzerinde olarak ilerledi. Terkisinde de Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı. Beraberinde Hz. Bilal ve Ka'be'nin haciblerinden olan Osman İbnu Talha da vardı. Mescid-i Haram'da devesini ıhtırdı. Osman'a Kâbe’nin anahtarını getirmesini emretti. Osman annesine gitti. Ancak kadın anahtarı vermekten imtina etti. Osman:
"Vallahi, ya anahtarı verirsin ya da şu kılıç belimden çıkacaktır!" dedi.
Kadın anahtarı verdi. Osman Resûlullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam kapıyı açıp Beytullah'a girdi. Onunla birlikte Hz. Üsame, Bilal ve Osman da girdiler. Gündüzleyin içinde uzun müddet kaldı, sonra çıktı. Halk içeri girmede yarış etti. Abdullah İbnu Ömer ilk giren kimseydi. Girince, Bilal radıyallahu anh'ı kapının arkasında ayakta duruyor buldu.
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm nerede namaz kıldı?" diye sordu. Bilal, Aleyhissalatu vesselam'ın namaz kıldığı yeri işaret ederek gösterdi. Abdullah der ki:
"Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum."
Buhari, Cihad 127, Salat 30, 81, 96, Teheccüd 25, Hacc 51, 52, Megazi 77, 48; Müslim, Hacc 389, (1329).

Ebu Davud, Libas 48, (4156).

4253 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Fetih sırasında, Ömer İbnu'l-Hattab'a, Batha'da iken Ka'be'ye gelip oradaki bütün suretleri ortadan kaldırmasını emretti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm oradaki bütün suretler ortadan kaldırılmadıkça Ka'be'ye girmedi."
Ebu Davud, Libas 48, (4156).

Buhari, Megazi 48, Mezalim 32, Tefsir, Beni İsrail 12; müslim, Cihad 87, (1781); Tirmizi, Tefsir, Beni İsrail (3137).

4252 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Fetih günü, Mescid-i Haram'a girdiği zaman Beytullah'ın etrafında üç yüz altmış tane dikili put vardı. Elindeki çubukla onlara dürtüyor ve:
"Hak geldi, batıl zeval buldu. Batıl zaten zeval bulucudur" (İsra 81);
"Hak geldi, batıl hiçbir şeyi yoktan var edemez, gideni de geri getiremez" (Sebe' 49) diyordu.
Buhari, Megazi 48, Mezalim 32, Tefsir, Beni İsrail 12; müslim, Cihad 87, (1781); Tirmizi, Tefsir, Beni İsrail (3137).

Ebu Davud, Cihad 127, (2683); Nesai, Tahrimu'd-Dem 14, (7, 105, 106).

4251 - Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Fetih günü dört erkek iki kadın dışında, herkese hayatını bağışladı ve eman tanıdı. Bu dörtler arasında İbnu Ebi Sarh da vardı. Hz. Osman'ın yanında saklandı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm halkı, kendisine biat etmeye çağırınca, Hz. Osman radıyallahu anh onu da getirip Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında durdurdu ve:
"Ey Allah'ın Resûlü! Abdullah'tan biat al!" dedi. Aleyhissalatu vesselam, hiç ses çıkarmadan üç sefer başını kaldırıp ona baktı. Her seferinde bey'at'tan imtina ediyordu.
Üç seferden sonra, onunla da biat etti. Sonra ashabına yönelip:
"İçinizde, elimi bey'at için vermekten imtina ettiğimi görünce kalkıp öldürecek aklı başında bir adam yok muydu?" buyurdular. Ashab:
"İçinizden geçeni nasıl bilelim. Keşke bize gözünüzle bir imada bulunsaydınız!" dediler. Bunun üzerine:
"Bir peygambere hain gözlü olmak yaraşmaz!" buyurdular.
Ebu Davud der ki: "Abdullah, Hz. Osman'ın sütkardeşiydi."
Ebu Davud, Cihad 127, (2683); Nesai, Tahrimu'd-Dem 14, (7, 105, 106).

Buhari, Megazi 48, Cezau's-Sayd 18, Cihad 169, Libas 17; Müslim, Hacc 450, (1357)

4250 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Fetih günü, Mekke'ye başında miğferiyle girdi. Onu çıkardığı zaman, bir adam gelerek:
"İbnu Hatal Ka'be'nin örtüsüne sarılmış vaziyette yakalandı, affedelim mi?" dedi.
"Onu öldürün!" emir buyurdular.
Buhari, Megazi 48, Cezau's-Sayd 18, Cihad 169, Libas 17; Müslim, Hacc 450, (1357); Muvatta, Hacc 247, (1, 423); Ebu Davud, Cihad 127, (2685); Tirmizi, Cihad 18, (1693); Nesai, Hacc 107, (5, 201).

Ebu Davud, Harac 25, (3021, 3022).

4249 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Abbas, Ebu Süfyan İbnu Harb'i getirmişti, Merrü'z-Zahran'da müslüman oldu. Abbas radıyallahu anh dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü, Ebu Süfyan, şereflenmeyi seven bir kimsedir. Onun şerefleneceği bir şey yapsanız!"
"Doğru söyledin! Şehre girerken ilan edin: Kim Ebu Süfyan'ın evine girerse emniyettedir, kim kapısını kapar evinden dışarı çıkmazsa emniyettedir; kim silahını atarsa o da emniyettedir. Kim Mescide Ka'be'ye girerse o da emniyettedir!"
Ebu Davud, Harac 25, (3021, 3022).

Buhari, Meğazi, 48.

4248 - Urve İbnu Zübeyr rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Fetih senesinde Mekke'ye müteveccihen yürüyünce, bu haber Kureyş'e ulaştı. Ebu Süfyan İbnu Harb, Hakim İbnu Hizam, Büdeyl İbnu Verka haber toplamak üzere şehrin dışına çıktılar. Yürüyerek ilerleyip Merrü'z-Zehran nam mevki'e kadar geldiler. Bir de ne görsünler; her tarafta ateşler yanıyor, tıpkı Arafat'ta hacıların yaktığı ateşler gibi. Ebu Süfyan şaşkın:
"Bu da ne? Sanki Arafat'taki ateşler!" der. Budeyl İbnu Verka', "Beni Amr'ın ateşleri olmasın?" der. Ebu Süfyan:
"Ama Beni Amr'ın ateşi bundan az olmayı! der. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın devriyelerinden bazıları bunları görür, yaklaşır ve tevkif edip, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a getirirler. Ebu Süfyan müslüman olur.

Buhari, Megazi 47, Savm 34, Cihad 106; Müslim, Sıyam 88, (1113).

4247 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Feth gazvesini Ramazan ayında yaptı."
Buhari, Megazi 47, Savm 34, Cihad 106; Müslim, Sıyam 88, (1113).

Buhari, Meğazi 9, Cihad 141, 195, Tefsir, Mümtehine 1, İsti'zan 23

4246 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm beni, Zübeyr'i ve Mikdâd'ı gönderdi ve dedi ki:
"Gidin Ravzatu Hâh nam mevkiye varın. Orada bir kadın bulacaksınız. Onda bir mektup var, mektubu ondan alın gelin."
Gittik. Atımız bizi çabuk götürdü. Ravza'ya geldik. Kadınla karşılaşınca:
"Mektubu çıkar!" dedik. Kadın: "Bende mektup yok!" dedi.
"Ya mektubu çıkarırsın yahut senin elbiselerini soyarız!" diye ciddi konuştuk. Saç örgülerinin arasından mektubu çıkardı. Onu Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a getirdik. İçerisinde şu vardı:
"Hatıb İbnu Ebi Belte'a tarafından, Mekke'de olan bazı müşriklere yazılmıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın (sefer hazırlığı ile ilgili) faaliyetlerini haber veriyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hâtıb'ı çağırtarak:

Buhari, Diyat 2; Müslim İman 158, (96). Ebu Davud, Cihad 104, (2643).

4245 - Ebu zabyan anlatıyor: "Üsame İbnu zeyd radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi Huruka'ya gönderdi. Sabah baskını yapıp hezimete uğrattık. Ben ve Ensardan biri, Hurukalı bir adama rastladık. Adama galebe çalmıştık. Lailahe illallah dedi. Adam bunu söyler söylemez Ensari savaşmayı bıraktı, ben devam ettim ve mızrağımı saplayıp öldürdüm.

Ebu Davud, Cihad 148, (2719, 2720); Müslim, Cihad 44, 45, (1753, 1754).

4244 - Avf İbnu Malik el-Eşca'i radıyallahu anh anlatıyor: "Mûta gazvesine Zeyd İbnu Harise radıyallahu anh ile birlikte çıktım. Bana Yemenli bir asker refakat etti ki, üzerinde sadece bir kılıncı vardı. Müslümanlardan biri bir deve kesti. Yemenli, ondan derinin bir parçasını istedi, o da verdi. Yemenli ondan kendine bir nevi kalkan yaptı. Yolumuza devam ederken bir Rum birliğiyle karşılaştık. Onlar arasında, üzerinde müzehheb (altın işlemeli) eğer taşıyan sarı bir at üzerinde bir adam vardı. Adamın silahı da müzehheb idi. Rumi adam müslümanlara şiddetle saldırmaya başladı. Yemenli asker de bir kayanın arkasında saklanarak onu takibe başladı. Derken rumi ona uğradı. Yemenli kılıncıyla atın ayaklarını kırdı ve Rumi yere düştü. Hemen kılıcıyla üzerine atılıp adamı öldürdü. Atta olanları ve silahı aldı.

Buhari, Megazi 44.

4243 - Kays İbnu Ebi Hazım rahimehullah anlatıyor: "Hâlid'in şöyle söylediğini işittim: "Mûta günü elimde dokuz kılıç kırıldı. Elimde sadece Yemen'de mamul bir safiha (geniş demirli kılıç) kaldı."
Buhari, Megazi 44.

Buhari, Cenaiz 4, Cihad 7, 183, Menakıb 25,

4242 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Zeyd, Ca'fer ve İbnu Ravâha'nın öldüklerini onlardan haber gelmezden önce bildirdi. Şöyle demişti:
"Bayrağı Zeyd aldı ve isabet aldı (öldü). Bayrağı ondan sonra Ca'fer aldı o da öldü. Sonra Abdullah İbnu Ravâha aldı, o da öldü. -Böyle deyince Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın gözleri yaşla doldu.- (Resûlullah sözlerine devam etti): "Bayrağı, sonra Allah'ın kılıçlarından bir kılıç, tayin edilmeksizin aldı: Hâlid İbnu'l-Velîd... Allah Teâlâ Hazretleri ona zafer verdi."
Buhari, Cenaiz 4, Cihad 7, 183, Menakıb 25, Fedaili'l-Ashab 25, 44; Nesai, Cenaiz 27, (4, 26).

6 Kasım 2016 Pazar

Buhârî, Büyû 64; Müslim, Büyû 11, (1524); Ebu Dâvud, Büyû 48, (3443, 3444, 3446);

263 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular: "Deve ve koyunun memelerinde süt bekletmeyin. Kim böyle sütü bekletilmiş bir sağmal hayvan satın almışsa sağdıktan sonra muhayyerdir, dilerse kabul eder, dilerse bir sâ' miktarında kuru hurma da vererek iade eder."
Buhârî, Büyû 64; Müslim, Büyû 11, (1524); Ebu Dâvud, Büyû 48, (3443, 3444, 3446); Nesâî, Büyû 14, (7, 253-254); Muvatta, Büyû 96, (2, 683); Tirmizî, 29, (1251-1252).

Buhârî, Büyû 64; Müslim, Büyû 11, (1524); Ebu Dâvud, Büyû 48, (3443, 3444, 3446);

263 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular: "Deve ve koyunun memelerinde süt bekletmeyin. Kim böyle sütü bekletilmiş bir sağmal hayvan satın almışsa sağdıktan sonra muhayyerdir, dilerse kabul eder, dilerse bir sâ' miktarında kuru hurma da vererek iade eder."
Buhârî, Büyû 64; Müslim, Büyû 11, (1524); Ebu Dâvud, Büyû 48, (3443, 3444, 3446); Nesâî, Büyû 14, (7, 253-254); Muvatta, Büyû 96, (2, 683); Tirmizî, 29, (1251-1252).
263 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular: "Deve ve koyunun memelerinde süt bekletmeyin. Kim böyle sütü bekletilmiş bir sağmal hayvan satın almışsa sağdıktan sonra muhayyerdir, dilerse kabul eder, dilerse bir sâ' miktarında kuru hurma da vererek iade eder."
Buhârî, Büyû 64; Müslim, Büyû 11, (1524); Ebu Dâvud, Büyû 48, (3443, 3444, 3446); Nesâî, Büyû 14, (7, 253-254); Muvatta, Büyû 96, (2, 683); Tirmizî, 29, (1251-1252).

Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh buyurmuştur ki:

262 - Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh buyurmuştur ki: "Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır."
Buhârî, bunu bir babın başlığında kaydetmiştir. (Büyû19).

Ebu Dâvud ve Tirmizî'nin rivayetlerinde

261 - Ebu Dâvud ve Tirmizî'nin rivayetlerinde yukarıdaki hadiste şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a "elini yığına daldır" diye vahyedildi, o da elini daldırdı. Yığın ıslaktı. "Aldatan bizden değildir" buyurdu."

Müslim, İman 164, (102); Tirmizî, Büyû 74, (1315);

260 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çarşıda bir yiyecek yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama: "Ey satıcı nedir bu?" diye çıkıştı. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü, yağmur ıslattı, deyince: "Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlayamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir" buyurdu.
Müslim, İman 164, (102); Tirmizî, Büyû 74, (1315); Ebu Dâvud, Büyû, 52, (3452); İbnu Mâce, Ticarât, 36, (2224). Metin, Müslim'inkidir.

Buhârî, Büyû 36.

259 - Amr İbnu Dinar anlatıyor: "Nevvas adında biri vardı. Yanında su içme hastası bir deve vardı. İbnu Ömer radıyallahu anh bu deveyi ortağından satın aldı. Ortağı kendisine uğrayınca: "Şu devemiz var ya onu sattık" dedi: Ortağı "kime" deyince "şu şu evsafta bir yaşlıya" diye tarif etti. Ortağı: "Öylemi, amma da yaptın, vallahi o zat İbnu Ömer'dir" dedi: "Sonra İbnu Ömer radıyallahu anh'e gelerek: "Ortağım sana su içme hastası bir deve satmış, durumunu da sana söylememiş" dedi. İbnu Ömer: "Öyleyse götür onu" dedi. Adam götürmek üzere tutunca: "Bırak deveyi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hükmüne râzıyız, sirayet yoktur" buyurdu."
Buhârî, Büyû 36.

(Âl-i İmrân, 77), Buhârî, Büyû 27, Tefsir 33.

258 - İbnu Ebî Evfâ radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam çarşıya satmak üzere mal koydu. Müslümanlardan biri alıcı çıkınca, onu ikna için, "senin vermediğin parayı ödedim" diye Allah'a kasem etmişti. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, işte onların âhirette bir payları yoktur. Allah, kıyamet günü, onlara hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir" (Âl-i İmrân, 77),
Buhârî, Büyû 27, Tefsir 33.

(Büyû, 19); İbnu Mâce, Ticarât 47, (2251).

257 - Abdülmecid İBnu Vehb anlatıyor: "Bana, el-Addâ' İbnu Hâlid radıyallahu anh: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın bana yazdığı bir mektubu sana okuyayım mı?" dedi. Ben: "Memnuniyetle!" deyince bir mektup çıkardı. Mektupta şunlar yazılı idi: "Bu, el-Addâ İbnu Hâlid İbni Zehve'nin Muhammed aleyhissalâtu vesselâm'den satın aldığı şeyi tevsik eder. el-Addâ ondan bir köle veya cariye satın aldı. Kölede, ne herhangi bir hastalık, ne zina, hırsızlık, kaçma gibi bir düşkünlük ne de satışını gayr-ı meşru kılan hürr asıllı bulunmak, emânet ve rehin olarak verilmiş olmak gibi haramlık yoktur. Bu Müslümanın Müslümana satışıdır."
Tirmizî, Büyû 8, (1216); Buhârî, senetsiz olarak kaydetmiştir. (Büyû, 19); İbnu Mâce, Ticarât 47, (2251).

Buhârî, Büyû 48, İstikraz 19, Husûmât 3, Hiyel 7; Müslim, Büyû 48, (1533);

256 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelerek alış-verişte aldatıldığını söyledi. Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm kendisine: "Alış-veriş yaptığın kimseye: Aldatmaca yok! de" buyurdu.
Buhârî, Büyû 48, İstikraz 19, Husûmât 3, Hiyel 7; Müslim, Büyû 48, (1533); Ebu Dâvud, Büyû 68, (3500); Tirmizî, Büyû 28 (1250); Nesâî, Büyû 51; Muvatta, Büyû 98.

Muvatta, Büyü 64, 66.

255 - İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hayvanın et mukabilinde satılmasını yasakladı."
Muvatta, Büyü 64, 66.

Buhârî, Vesâya 17.

254 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Hassan radıyallahu anh, Ebu Talha radıyallahu anh'nın tasadduk ettiği Beyruha adlı bahçeden hissesine düşen kısmı Hz. Muâviye'ye yüzbin dirheme satmıştı. Kendisine: "Ebu Talha'nın sadakasını satıyor musun?" dediler. Şu cevabı verdi: "Yani bir sâ' hurmayı, bir sâ' para mukabilinde satmayayım mı?"
Buhârî, Vesâya 17.

Müslim, Müsâkat 35, (1565); Nesâî, Büyû 94, (7, 310).

253 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm erkek deveye (parayla) çekmeyi yasakladı."
Müslim, Müsâkat 35, (1565); Nesâî, Büyû 94, (7, 310).

Nesâî, Büyû 67, (7, 293).

252 - İbnu Abbâs radıyallahu anh'ın naklettiğine göre Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur: "Ödemenin, karnındakinin doğumuna tehiri riba (faiz) dır."
Nesâî, Büyû 67, (7, 293).

Buhârî, Büyû 61,

251 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye insanları, devenin etini, karnındakinin hamileliği vaktine satarlardı. "Karnındakinin hamileliği" devenin karnındakini doğurması, doğanın da büyüyüp hamile kalmasıdır. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu alış-verişi yasakladı." Buhârî'nin bir rivayetinde "...sonra karnındaki de doğar" denir.
Buhârî, Büyû 61, Menâkıbu'l-Ensâr 26, Selem 8; Müslim, Büyû 5-6, (1514); Tirmizî, Büyû 16, (1229); Ebu Dâvud, Büyû 24, (3370); Nesâî, Büyû' 67, 68 (7, 293-294); İbnu Mâce, Ticarât 24, (2197); Muvatta, Büyû 62, (2, 653-654).

Tirmizî, Siyer 14, (1563).

250 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm taksimden önce ganimetin satılmasını yasakladı."
Tirmizî, Siyer 14, (1563).

Tirmizî, Büyû 51, (1282), Tefsîru'l-Kur'ân, Lokman, (3193); İbnu Mâce, Ticârât 11

249 - Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Şarkıcı cariyeleri satmayın, satın da almayın. Onlara musikî de öğretmeyin. Onları alıp satmak şartıyla yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para haramdır." Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ilave etti: "Şu âyet bu gibiler hakkında nâzil olmuştur: "İnsanlardan bazıları, bir bilgisi olmadığı halde, Allah yolundan saptırmak için boş sözlere müşteri çıkarlar. Allah yolunu alaya alırlar. İşte bunlara alçaltıcı bir azab vardır." (Lokman 6),
Tirmizî, Büyû 51, (1282), Tefsîru'l-Kur'ân, Lokman, (3193); İbnu Mâce, Ticârât 11, (2168).

Ebu Dâvud, Büyû 62, (3476).

248 - Büheysetu'l-Fezâriyye radıyallahu anh anlatıyor: "Babam, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan izin isteyerek kendisi ile kamîsi arasına girdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı öpüyor ve kucaklıyordu. Sonra: "Ey Allah'ın Rasûlü yasaklanması yasak olan şey nedir? bana söyle" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Tuz!" dedi. Babam tekrar sordu: "Başka ne var?" Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Ateş!" dedi. Sonra tekrar sordu: "Ey Allah'ın Resûlü yasaklanması helal olmayan şey nedir?" Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Hayır yapman kendine hayırdır" cevabını verdi."
Ebu Dâvud, Büyû 62, (3476).

4 Kasım 2016 Cuma

Ölümü yaklaştığı sırada, Ebu Bekir Kettanî’ye:
“Hayatta iken neler yaptın ki, bu makama ulaştın?” diye sordular.
“Şayet ecelim yaklaşmamış olsaydı söylemezdim” dedi ve ilave etti:
40 yıl kalbimin bekçisi oldum. Allah Tealâ’dan başka herşeyi ondan uzaklaştırdım. Nihayet kalb, Allah’tan başkasını bilemez hale geldi.
Reca bin Hayve Hz.lerine:
“Yaptığımız işin iyi olup olmadığını nasıl anlarız?” diye bir sual so-rulmuştu.
Şu cevabı verdi:
“Bir işi yaparken, şayet o işi yapar halde Allah’a kavuşmak sizi korkutmuyor, bilakis istek duyuruyorsa, o iş iyidir; o işe dört elle sarılınız.
Eğer yaptığınız iş esnasında, Allah’a kavuşmaktan ürküntü duyuyorsanız o iş kötüdür; o işi derhal bırakınız.”
Zühri, bir gün talebelerine:
“Sizi cehenneme düşmekten muhafaza edecek şeyleri çoğaltınız” dedi.
O şey nedir? diye sorduklarında:
Maruf (iyilik) yapmaktır, cevabını verdi.
Bir gün birisi, Ebu’l-Ferec İbn-i Cevzi’ye:
“Ya Rabbi, seni teşbih ederim” demek mi efdaldır, yoksa “Ya Rabbi, senden bağışlanmayı dilerim” söylemek mi efdaldir? diye sormuştu.
İbn-i Cevzi Hazretleri:
“Kirli elbisenin sabuna ihtiyacı vardır, kokuya değil” buyurdular.
Bu sözle, önce istiğfar, sonra teşbih edilmesi gerektiğine işaret etmişlerdir.
Bir gün Basra Valisi, Malik bin Dinar’a şöyle dedi:
“Ey Malik! bize bu kadar ağır konuşabilmen için sana cesaret veren ve bizi de sana karşı koymaktan aciz bırakan şey nedir biliyormusun?”
Malik, “bilmiyorum” deyince Vali şu açıklamayı yaptı:
Çünkü sen, dünya menfaatine hiç bir değer vermiyor ve bizlerden de hiç bir şey beklemiyorsun. Senin irşaddaki cesaret ve muvaffakiyetin bu ihlasından ileri geliyor.
Gerçekten de, Malik bin Dinar Hz.leri, gördüğü hata ve yanlışlıkları, devrin idarecilerine hatırlatmaktan, onları ikazdan geri kalmaz ve sözlerinde de etkili olurdu.
Emevî halifelerinden Süleyman bin Abdülmelik, İslâm büyüklerinden Ebu Hâzim’e aklını kurcalayan bazı sualler sormuş, ondan ibretli cevaplar almıştı. O sual ve cevapların bazısı şöyleydi:
Hangi dua çabuk kabul olur?
İyilik eden kimseye, iyilikte bulunduğu şahsın yaptığı dua.
Mü’minlerin en zekisi kimdir?
Kendisi Allah’a itaat eden ve başka insanları da Allah’a itaate sevkeden kimse.
Mü’minlerin en ahmağı kimdir?
Zalim bir insanla dost olup, arkadaşlık hatırına onun zulmüne yardımcı olan; kendi ahiretini başkasının dünyası hatırına yıkan, mahveden kimse.
Kendini düzeltmenin çaresi nedir?
Zulmü ve boş iddiaları bırakmak, İnsanî duygularla dolu olmak, her halükârda adaleti gözetmek.
İşler bu kadar çığırından çıktıktan sonra, nasıl yoluna koyabiliriz?
Helalinden alacaksın. Ehline vereceksin.
Bize ihtiyaçlarını bildir, yardımcı olalım.
Beni ateşten kurtarıp cennete koyabilir misin? Bu, benim elimde değildir.
Öyle ise, sana arzedecek bir ihtiyacım yoktur.
Bir adam, Abdullah bin Mübarek’e sordu:
Öğüt verecek insan kaldı mı?
İbn-i Mübarek, bu suale, karşı bir sualle cevap verdi:
Peki, öğüt kabûl edecek insan var mı ki?
Ebu Ali Cürcanî’ye:
Bedbahtlık nedir? diye sorulmuştu.
Bedbahtlık, kişinin Allah’ın gizlediği, insanların unuttuğu günahlarını açığa vurmasıdır, buyurdular.
Arif kimdir? sualine de:
Arif, gönlünü tamamiyle Allah Teâlâ’ya, bedenini de tümüyle halka hizmete veren kimsedir, karşılığını verdiler.
Ebu-d Derda Hazretleri:
İnsan için hâyırlı olan nedir? diye soranlara şu cevabı verirdi:
Hâyır, insanın malının ve evladının çok olmasında değildir. İlminin, tevazu ve hilminin artmasındadır. Allah’a kullukta ve dinine hizmette, insanlarla yarışmasındadır.
Eğer iyi bir şey yaparsan Allah’a hamdet. Kötü bir şey yaparsan, Allah’a istiğfarda bulun.
Abdullah İbn-i Abbas Hazretleri, mescidde birinin:
Allah’ım, beni insanlardan müstağni kıl, şeklinde dua ettiğini duymuş, ona şu ikazı yapmıştı:
Muhterem! Senin Allah’tan ancak ölümü istediğini görüyorum. Çünkü insanlar yaşadıkları sürece, birbirlerinden müstağni olamazlar. Diğerleriyle beraber bir arada olmak mecburiyetindedirler. Onlar tıpkı birbirinden müstağni olmayan bir vücudun azaları gibi yaratılmışlar; birbirleriyle ünsiyeti korumak için de insan olarak adlandırılmışlardır.
Bir gün Îbnü’s- Sem’ani Hz.lerine, Allah’a iman hakkında sorulmuştu. Cevaben şöyle buyurdu:
Bu hususta, ihtiyar kadınlar ve ilkokul çağındaki çocuklar gibi, itikad sahibi olun. İhtiyar kadınların imanları çok sağlam olur. Âlimler ne bildirmişse öylece inanır, tevilini düşünmez, izahını istemezler. Çocuklar da böyledir. Kendilerine ne anlatılırsa, öylece kabul ederler. İtiraz etmezler, aksini söylemezler.
Aynı konuda Bediüzzaman Hz.leri de şöyle buyurur.
“Bu şehirde, Risale-i Nûr’a intisap eden ihtiyâre hanımlar sebat ettiklerini ve başkaları gibi sarsılmadıklarını düşündüm. Birden bire hadîs-i şerîf ihtar edildi. “Aleyküm bi-dîni’l-Acâiz” Yani âhir zamanda ihtiyâre kadınların samimî dinlerine ve kuvvetli itikadlarına tâbi olunuz.
Evet, ihtiyâre kadınlar, fıtratan zaife ve hassâse ve şefkatli olmalarından, herkesten ziyade dindeki teselli ve nûra muhtaç olduğu gibi; herkesten ziyade, fıtratlarındaki fedâkârâne şefkat cihetiyle, dinde bulduğu nihayetsiz şefkat perverâne bir nur-u teselli ve iltifat-ı merhamet-i Rahman ve nokta-i istinad ve nokta-i istimdâ da ihtiyacı var. Tam sebat etmek fıtratlarının muktezâsıdır.
Bir adam Reca bin Hayve ile vedalaşırken:
“Allah seni korusun ey Reca, demişti.
Reca bin Hayve de:
“Kardeşim, Allah’tan benim bedenimi değil, imanımı korumasını dile” buyurdu.
Abdullah bin Mübarek’e; “Niçin bizimle namaz kıldıktan sonra yanımızdan ayrılıyorsun? Bizimle sohbet etmiyorsun?” diye sorulmuştu.
“Ben sahabe ve tabiinin yanına gidiyorum” buyurdu.
“Nasıl ve ne şekilde gidiyorsun sahabe ve tabiinin yanına?” denildi.
Cevaben: “Onların bıraktıkları eserleri okumak suretiyle onlarla beraber oluyorum, dedi ve şu ikazı yaptı:
“Hem sizinle beraber niye olayım ki? Siz hep milletin dedikodusu ile meşgulsünüz.”
Amir bin Abdullah Anberi Hz.leri, son derece merhametli idi.
Bilhassa garipleri, zihinsel ve bedensel engelli insanları toplar, onlara yemek yedirir, ikramda bulunurdu. İhtiyaçlarını karşılardı.
Bunlar yemeği, ikramı ne bilir? diyenlere de:
Bunlar bilmiyorsa, Allah Teâlâ’da bilmez mi?
Allah Teâlâ’nın görmesi, bilmesi benim için kâfidir... cevabını ve­rirdi.
Abdullah bin Mübarek:
Dünyanın lezzetleri için yaşayan dünya ehilleri, dünyadaki en lezzetli şeyi tadamadan dünyadan çıktılar, demişti.
Nedir o? diye soruldu.
Allah’ı bilmek, yani marifetullah, buyurdu...
Ata bin Ebi Rebah’a soruldu ki:
Kullara verilen en güzel nimet nedir? Cevaben buyurdu ki:
Allah’ın verdiği akıldır.
Hakiki akıl da, dini bilmekle olur.
Bir gün Cafer-i Sadık Hz.leri, İmam-ı A’zam’a sordu:
Akıl nedir?
İmam-ı A’zam, cevaben:
Hayır ile şerri ayıran bir melekedir, buyurdu.
Cafer-i Sadık, bu tarifi yetersiz buldu.
Onu atlar bile temyiz eder. Sahibi, atın yanına gelirken, ot mu getiriyor, yoksa kırbaç mı vuracak, at onu hemen sezinler, dedi.
İmam-ı A’zam;
Öyleyse, sizce akıl nedir? diye sordu.
Cafer-i Sadık Hz.leri, şu tarifi yaptı:
Akıl, iki önemli ve hayırlı iş aynı anda ortaya çıktığı zaman, han­gisinin daha hayırlı olduğunu temyiz eden melekedir.
Ebu Zerr Hazretleri birgün, Kabe’nin yanında ayağa kalktı ve hal­ka hitaben şu konuşmayı yaptı:
Ey insanlar! Sizden biriniz yolculuğa çıkmak istese, yolda işine yarayacak ve kendisini hedefine ulaştıracak kadar azık almaz mı?
Evet alır.
Âhiret yolculuğu, dünyada çıkmak istedi­ğiniz yolculuklardan daha uzundur. Öyle ise, bu yolculukta size yararlı olacak azık edinin.
Bu yolculukta bize yarayacak azık nedir?
Sizi bekleyen büyük felaketlerden kurtul­mak için hac ediniz.
Sıcağı çok şiddetli olan uzun bir gün için oruç tutunuz.
Gecenin karanlığında kabirdeki yalnızlığa karşı, vakit namazları­nı ve 2 rekat gece namazı kılınız.
Büyük bir günde beklemeye tahammül için, ya hayır söyleyiniz veya kötü söylemeyip susunuz.
O günün zorluk ve sıkıntılarından kurtulabilmek için, malınızdan zekât ve sadakalar veriniz.
Hasan-ı Basri Hz.leri, oğlu Saîd’in vefatı üzerine ağlayınca, bu du­rumu kadere rıza haline zıt bulup onu kınayanlar olmuştu.
Hasan-ı Basri, onlara şu cevabı verdi:
Allah oğlum Said’e rahmet etsin. Ve Yakup a.s.’ın Yusuf a.s. için ağlamasını ayıplanacak bir hal kılmayan ve bu yüzden onu azarla­mayan Allah’a hamdolsun...
Bürde el-Âbide o kadar çok ağlardı ki, bu yüzden kendisini ayıplayanlar, bu hali aşırı bulanlar olurdu. Onlara şunu söylerdi:
Eğer siz, kıyamet günü, günâhkârların ağlamasını görmüş olsa idiniz, benim ağlayışımı çok bulmazdınız...
Ahmed bin Ebi’l-Havarî’ye:
En çok neye ağlayalım, hangi kusurumuz için gözyaşı dökelim? diye sorulmuştu. Cevaben:
Ağlamanın en iyisi ve en güzeli, İslâm’a uygun olmayan amellerle geçirilen ömür için ağlamaktır, buyurdu.
Said bin Cübeyr’e soruldu:
Sabır mı daha üstün, yoksa şükür mü? buyurdu ki:
Sabır daha üstündür.
Ancak, âfiyeti daha çok severim.
Bir zata, Hatem-i Esam:
Nasılsınız? diye sordu. O zat cevaben:
Selâmet ve âfiyetteyim, dedi.
Hatem-i Esam buyurdu ki:
Selâmet, ancak Sırat köprüsünü geçtikten sonra olur.
Âfiyet ise, cennete girmendir.

Adamın biri Meymun bin Mihran’a:
Sen içlerinde olduğun sürece insanlar âfiyet üzere olacaklardır, demiştir.
Meymun bu sözü şöyle düzeltti:
İnsanlar ancak, Allah’tan korktukları sürece, âfiyet içinde olur­lar.

Bir gün Süfyan-ı Sevri Hammad bin Seleme’ye:
Ey Hammad! Acaba Cenab-ı Hak bizi affeder mi? deyince, Hz.Hammad şöyle buyurdu:
Ya Süfyan! Kıyamet günü hesabımın anne ve babama veya Allah Teâlâ’ya verilmesi için muhayyer kılınsam, Vallahi ben ana-babama hesap vermektense, Allah Tealâyâ vermeyi tercih ederim. Zira bilirim ki, Allah Teâlâ, bana anne ve babamdan çok daha merhametlidir ve affedicidir.
Ali Havvâs’a, müslümanın karşılaşabileceği tehlikeler nelerdir? diye sorulduğunda şu cevabı vermişti:
Aklın âfeti, devamlı ve lüzumsuz çekişme ve mücadele yapma­sıdır.
İmanın âfeti, inkardır.
Amelin âfeti, tenbelliktir.
İlmin âfeti, iddia sahibi olmaktır.
Sevginin âfeti, şehvet yolunu tutmasıdır.
Tevazünün âfeti, hakarete uğrayacak derecede, kendini aşağı tut­maktır; zillete düşmektir.
Sabrın âfeti, Allah Teâlâ’dan başkasına şikâyette bulunmaktır.
Azizliğin ve büyüklüğün âfeti, kibirlenmek, böbürlenmektir.
Cömertliğin âfeti, israftır.
Arkadaşlığın âfeti, küsmedir.
Anlayışın âfeti, münakaşadır.
Allah Teâlâ’ya dua etmenin, dilekte bulunmanın âfeti, baş olma­ya, liderliğe meyilli olmaktır.
Zulmün âfeti, yayılmasıdır.
Adaletin âfeti, intikam duygusuna bürünmesidir.
Hürriyetin âfeti, sınırları aşmak, halden taşmaktır.
Halife Ömer bin Abdülaziz Hazret­leri, “Şehrimizi korumak için etrafını surla çevirmek istiyorum. Gerekli parayı gönderiniz” diye müracaat eden bir valisine şu cevabı yazmıştı:
Şehrinizi surla değil, adaletle koruyunuz ve zulümden arındırınız.

Beyazid-i Bistamî:

Beyazid-i Bistamî:
Neden açlıktan övgüyle bahsediyorsun? diyenlere:
Çünkü, dedi. Eğer Firavun aç olsaydı; “En büyük Rabbiniz be­nim” demezdi.
Hatem-i Esam, bir gün vaaz ederken, teenni’den bahsetmişti.
Acele edilecek yer yok mu hiç? diye soruldu.
Şöyle cevap verdi:
Var elbette. Bilhassa şu 5 yerde acele edilmelidir:
1- Bir günaha maruz kalınca, hemen tövbe etmekte acele edilme­lidir.
2- Misafirin önüne yemeğini getirmekte acele edilmelidir.
3- Cenazeyi defnetmekte acele edilmeli­dir.
4-  Borcu ödemekte acele edilmelidir.
5-  Evlenme çağına gelmiş genci evlendir­mekte acele edilmelidir.
Âlimlerden birinin elini öpmek istediler. Hızla elini geriye çeken âlim cevap verdi:
Benim gibi birinin elini öpeceğinize, kendi elinizi öpün daha iyidir.
Sitem ettiler:
Efendim, biz sizi ilminizden dolayı büyüklerden sayıyoruz.
Şöyle cevap verdi:
Siz beni büyüklerden sayabilirsiniz; ama ben sayamam. Sizin, beni büyüklerden biri saymanız tevazu olur, benim saymam ise ki­birden sayılır.

İmam Cafer

İmam Cafer-i Sadık Hz.lerinin tam 10 tane evlâdı vardı. 7’si erkek, 3’ü kızdı.
Bir gün, erkek evlâdı olmayan biri geldi.
Çocuklarımın hepsi de kız oldu, ne dersiniz? diye sordu.
Hz. İmam şu cevabı verdi:
Kız evlâtlar, ana-baba için hayır, hasenattırlar. Oğlanlar ise, nimettirler.
Hasenata sahip olanlar, sevap kazanırlar. Nimete sahip olanlar ise, nimetten hesaba çekilirler.
Sen hep hasenata sahip olmuşsun, hesaba çekilmiyeceksin inşaallah.

Rabia-i Adeviyye

Rabia-i Adeviyye, devamlı inlerdi. Onu hep dertli bir halde görür­lerdi. Yakınları:
Hiçbir hastalığınız yok. Ağlayıp sızlanmanıza, dertlenmenize sebep nedir? diye sordular.
O da cevaben şöyle buyurdu:
Benim derdim bedenimde değil, gönlümde.
Öyle bir dert ki, doktorlar tedavisinden âcizdir. Yaramın merhe­mi, Rabbime kavuşmaktır.

İmtihan

Allah, büyük nimetler verdiği kullarından şükür imtihanını kaybedenlere, sonrasında bela ve musibetler vererek sabır imtihanıyla imtihan eder.

Mübarek, yaşlı bir zata;

Mübarek, yaşlı bir zata;
“Yaşınız kaç efendim?” diye sormuşlar.
“Haddi aştık evlâdım, haddi aştık,” demiş.
“O ne demek dede?” deyince,
“Yani Peygamberimizin mübarek yaşını aştık, 63’ü geçtik,” cevabını vermiş.

Şakik-i Belhi anlatıyor:

Şakik-i Belhi anlatıyor:
Kimlere akıllı, zeki, zengin, cimri denir? diye yediyüz tane alimden sordum. Hepsi birbirine yakın cevaplar verdiler. Özeti şuydu:
Dünyayı sevmeyen, yani kalbini bağlamayan akıllıdır.
Dünyanın geçici ve çekici zevklerine aldanmayan kimse zekidir.
Allah Teâlâ’nın kendisi için takdir ettiğine kanaat edip rıza gösteren zengindir.
Allah Teâlâ’nın verdiği nimetlerden insanları faydalandırmaktan kaçınan kimse de cimridir.

Ebu'l Hasan Harkani

Ebu'l Hasan Harkani’ye: “İhlâs ve riya nedir?” diye sorulmuştu.
“Allah-ü Teâlâ’yı düşünerek yaptığın her şey ihlâstır. Halkı düşünerek yaptığın her şey de riyadır” buyurdu.

3 Kasım 2016 Perşembe

Anadolu yolculukları, Sâmî Efendi Hazretleri, ihlas, niyetin değişmesi, ihlasla yapılan hayır, infak, gönül alemimizi kontrol etmek,

Bir Anadolu yolculukları esnâsında Ürgüp’te bir kişi otomobillerini çevirerek Sâmî Efendi Hazretleri’nden sigara parası ister.
Bir sehâvet güneşi olan Sâmî Efendi Hazretleri, bazı yol arkadaşlarının muhâlefetine rağmen:
“Mâdemki istiyor, vermek lâzım.” diyerek, etrafındakilerin şaşkın bakışları arasında adamın istediği parayı hiç düşünmeden verir. Buna memnun olan fakir de niyetini değiştirip:
“Şimdi gidip bununla ekmek alacağım.” diyerek sevinçle oradan ayrılır.
İşte Allâh için ihlâsla verilen bir hayrın muhâtabında meydana getirdiği müspet tesir!.. Onun için infakta, muhâtaptan daha çok kendi gönül âlemimizi kontrol ederek, gerçek sehâvete nâil olabilirsek ne mutlu bizlere!..

birbirini yemek, bölüşmek, paylaşmak, birbirini sevmek,

Birbirini yiyenler, bölüşemez bir dağı; birbirini sevenler paylaşırlar bir dalı…

Hz. Ali r.a., Hz. Ali, çocukla oynamak, çocukla arkadaşlık yapmak, istişare etmek,

7 yaşına kadar olan çocuğunuzla oynayınız, 15 yaşına kadar arkadaşlık ediniz, 15 yaşından sonra istişare ediniz. Hz. Ali (r.a.)

Hz. Ali r.a., Hz. Ali, Haksızlığın önünde eğilmemek, şerefin kaybedilmesi, hakkın kaybedilmesi,

Haksızlığın önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla beraber şerefinizide kaybedersiniz.
Hz. Ali (r.a.)

nazın ölçülmesi, keder, dert, sevilmek,

Seven sevilenin nazını ölçüyor dert, keder vererek..!
Sevilen çekmesinde ne yapsın.

gülmek, gülünen şeyler, gülüşün terbiyesi,

Kişi gülüşüyle terbiyesini, güldüğü şey ile seviyesini gösterir.

yüzde nur olması, Kozmetik dergileri, Kuran okumak,

Kozmetik dergilerini açıp okuduğun kadar, Kur’an-ı açıp okusaydın, yüzünde boya yerine nur olurdu…

aşk, cennete neyle gidilir, secdeye gitmemek,

Seni secdeye götürmeyen aşk, cennete nasıl götürsün…

Hz. Ali r.a., Hz Ali, gönlümüzde olanlar, gönlün razı olması,

Allah’ım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, hakkımda hayırlı olanı gönlüme razı eyle…
Hz. Ali (k.s.)

Cennet’e ilk çağırılacak olanlar, Allah'a şükür, bollukta şükür, darlıkta şükür, şükür,

Cennet’e ilk çağırılacak olanlar, bollukta, darlıkta hep Allah’a şükür edenlerdir.

abdestin faydaları, tansiyonun düşmesi, baş ağrısının hafiflemesi, yorgunluk, öfkenin giderilmesi,

Biliyor muydunuz?
Abdest yükselen tansiyonu düşürür, baş ağrısını hafifletir, uyuklamayı, yorgunluğu ve öfkeyi giderir.

insan olabilmek, hayat, hayatta mühim olan nedir?,

Hayatta her şey olabilirsin; fakat mühim olan hayatın içinde “insan” olabilmektir.

Allah'ın derdine düşmek, dertlerin alınması,

Kim Allah’ın derdine düşerse, Allah (c.c.) o kulunun öteki dertlerini alır.

cehalet, sefalet, köle olmak, mahkum, cahil yönetici,

Halkını cehalet ve sefalete teslim eden yöneticiler yok olmaya, cehalet ve sefalete sürükleyen yöneticileri seçen halk ise köle olmaya mahkûmdur.

iman, ümit, aşk, Hz. Ali r.a., Hz. Ali,

Kalbiniz üç şeyin evi olsun. İmanın, ümidin, aşkın…
Hz. Ali (r.a.)

hamdetmek, iman, hakiki iman, Allah'a hamdetmek,

Allah’ım! Bizlere öyle bir iman nasip et ki, verdiklerinin misli kadar vermediklerine de hamd edelim.

Allah için ağlayan göz, aşk ile yanan yürek, mukaddes,

Allah için ağlayan göz ne mübarektir. Aşk ile yanan yürek ne mukaddestir.

dua, şükretmek, duanın kabul edilmemesi,

Olmadı diye sızlandığın duaya, gün gelir olmadı diye sevinip şükredersin.

hak rızası, minnet bilmek, ganimet bilmek, nimet bilmek, ana babaya hizmet, dua,

Anan baban sağ iseler nimet bil.
Hizmet edip, ikramı ganimet bil.
Dua ederlerse cana minnet bil.
Hak rızası belki onda gizlidir.

küsmek, darılmak, bahaneler aramak, sevmek, sevilmek,

Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.

İmam-ı Suyuti

İmam-ı Suyuti (r.a), sahabeden herhangi birinin Kur’an-ı Kerim’den on ayet ezberleyince, manalarını iyice anlamadan ve orada istenilen şeyleri kendinde tatbik etmeden diğerlerine geçmediğini yazar.

İmam Malik r.a., ilim meclisi, hadis-i şerif, hürmet etmek, kıbleye doğru oturmak,

İmam Malik (r.a), ilim meclislerinde bir hadis nakledileceği zaman abdest alır, sakalını tarar, güzel kokular sürünür, vakar içinde diz üstü kıbleye doğru oturur, ondan sonra okurmuş hadis-i şerifi. Niçin böyle yaptığını soranlara, “Resul-i Ekrem (s.a.v)’in mübarek ağzından çıkan kelama hürmet gerekir!” diye cevap verirmiş.

Râbiyat-ül Adeviye, tülbent, afiyette iken şükür, şikayet etmek, hasta olmak,

Râbiyat-ül Adeviye, bir gün bir kişi gördü ki, başına tülbent bağlamıştı.
Niçin bağladın? dedi.
Başım ağrır.
Kaç yaşındasın?
Otuz yaşındayım.
Otuz yıldır âfiyette iken hiç başına şükür tülbenti bağladın mı?
Bir kaç gün hasta oldun, hemen şikâyet tülbentini bağladın öylemi?

saltanat, Habeş Padişahı Necaşi, hizmetkar olmak,

Keşke şu saltanata bedel Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hizmetkârı olsaydım. O hizmetkârlık, saltanatının pek fevkindedir.
Habeş Padişahı Necaşi

kemali hürmet, huzuru mehabet, mümtaz kudret, lahuti, ilahi kitap, Prens Bismark, batıl ilimler,

Sana muasır bir vücûd olamadığımdan dolayı müteessirim, ey Muhammed! (s.a.v) muallimi ve naşiri olduğun bu kitap, senin değildir. O, lahutîdir (ilahidir). Bunun lahutî olduğu inkâr etmek, mevcut ilimlerin bâtıl olduğunu ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra da göremeyecektir. Ben huzuru mehabetinde, kemali hürmetle eğilirim.
Prens Bismark

Gri deniz kırlangıcı, deniz kuşu, uçan balık, Gri deniz kırlangıcının özelliği, Allah'ın kudreti,

Gri deniz kırlangıcı olarak bilinen deniz kuşu, hayatının ilk beş yılını hiç karaya inmeden uçarak geçirir.
Dakikada 1500 defa kanat çırptığını göz önüne alırsak, gri deniz kırlangıcının bu beş yıl içinde hiç durmadan yaklaşık 400 milyon defa kanat çırptığını kolaylıkla hesaplayabiliriz.
Yaklaşık 85 cm.lik kanat açıklığına sahip olan bu muhteşem havacılar, uçan balıkları havada iken yakalar ve suya konmadan gagalarını suya daldırarak küçük mürekkep balıklarını yutarlar.
Siz hiç, 5 sene süreyle hiç yere inmeden havada kalabilen ve yakıtını yine yere inmeden alabilen insan yapımı uçakların var olduğunu duydunuz mu?
Hayır, asla!
Allah’ü Teâlâ’nın sonsuz güç , kudret ve azametine gösterilebilecek eşsiz bir örnek daha.

Bişr-i Hafi hazretleri, az şükretmenin sonu, amellerin azlığı, ihlas, musibetler, hayamızın azlığı, istiğfar, vefasızlık, günahlara düşmek,

Bişr-i Hafi hazretleri buyurdu ki: Biz nîmetler yüzünden değil, nîmetlere karşı az şükrettiğimizden bu hâle geldik. Nitekim biz amelimizin azlığından değil de amelde sıdk ve ihlâsımızın olmayışından bu hâle geldik. Yine bizim uğradığımız musibetler, günahlarımızın çokluğundan değil, hayâmızın azlığındandır, istiğfarımızın azlığından değil, vefamızın azlığından ve süratle günahlara düşüşümüzdendir. Eğer biz derhâl günahlarımızın cezasını görmüş olsaydık bütün günahları bırakırdık.

bedenin selameti, az yemek, ruhun selameti, günahları terk etmek, dinin selameti, salat,

Bedenin selâmeti ve sıhhati, az yemek; ruhun selâmeti ve sıhhati, günahları terk etmek; dinin selâmeti ve sıhhati ise Peygamber efendimize (s.a.v) salât (hayır duâlar) getirmektir.

İbrahim bin Edhem Hazretleri, İbrahim bin Ethem, Ettiğimiz duâlar neden kabul olunmuyor?,

İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne sormuşlar:
“Ettiğimiz duâlar neden kabul olunmuyor?”
Hazret buyurmuş ki:
“Hakk’ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız! Peygamber’i bilirsiniz, sünnetlerini yerine getirmezsiniz! Kur’ân okursunuz, fakat onunla amel etmezsiniz! Hak Teâlâ’nın nîmetlerini yersiniz, şükrünü edâ etmezsiniz! Cenneti bilirsiniz, onu kazanmak için gayret etmezsiniz! Cehennemi bilirsiniz, endişe duymazsınız! Ölüm vardır dersiniz, hazırlanmazsınız! Atanız-ananız ve ölülerinizi kendi ellerinizle kabre koyarsınız, lâkin ibret almazsınız. Böyle olunca bu kadar gaflette olan bir kimsenin duâsı nasıl müstecâb ola!”

2 Kasım 2016 Çarşamba

Kuran ve sünnet, kuran'dan uzaklaşmak, sünnetten uzaklaşmak, insanlıktan uzaklaşmak,

İnsanoğlu, Kur-an ve sünnetten uzaklaştığı ölçüde insanlıktan da uzaklaşır.

Reca bin Hayve, imanı korumak, bedeni korumak,

Bir adam Reca bin Hayve ile vedalaşırken:
Allah seni korusun ey Reca, demişti.
Reca bin Hayve de:
Kardeşim, Allah’tan benim bedenimi değil, imanımı korumasını dile, buyurdu.

Zeyd bin Eslem, Hz. Ömer, dünya lezzetlerini terk, ahiretin güzelliği,

Tabiinin büyüklerinden Zeyd bin Eslem rivayet ediyor:
“Bir defasında Halife Hz. Ömer (r.a) su istedi. Kendine bal şerbeti ikram ettiler. Hz. Ömer (r.a):
"Bu ikramınız çok güzel, ama ben, ahirette bunların aslına, gerçeğine kavuşmak için, dünyada bu lezzetleri, terk ettim" diye buyurmuştur.

Hz. Süleyman a.s., Hz. Azrail a.s., Hangi insanların canlarını alacağını nasıl bilirsi,

Hz. Süleyman (a.s), Hz. Azrail (a.s)’a:
Hangi insanların canlarını alacağını nasıl bilirsin? diye sordu.
Hz. Azrail (a.s)’da:
Ben bu hususta senden fazla bir şey bilmem. İsimler liste halinde önüme gelir. Ben de onların ruhlarını kabz ederim, dedi.

Hasan Basri Hazretleri, Şeytan uyur mu?,

Hasan Basri Hazretleri’ne “Şeytan uyur mu?” diye sorulunca, “Keşke uyusaydı rahat ederdik.” diye cevap vermiştir.

ölüm için hazırlık yapmak, ölüm peşimizde, ölüm hazırlığı,

Bilhassa ölüm için hazırlık yapın. Görüyorsunuz ki herkes (sırası gelen) ölüyor. Ölüm sizin de peşinizde. Yükünüzü hafif tutun ki menzile rahat varasınız. Önce gidenler, arkalarından gelecek olanları bekliyor.

aciz kimse, tembel kimse, mazeret üretmek,

Aciz ve tembel kimselerin en iyi yaptıkları iş mazeret üretmektir.

insan, insanların çokluğu, kabre girmek, kabirden kalkmak, hesap vermek, nasıl hesap vereceğiz,

Ey insan! İnsanların çokluğuna bakıp da aldanma. Çünkü sen, yalnız ölecek, kabre yalnız girecek, yalnız kabirden kalkacak ve kendi hesabını yalnız vereceksin.

cesaret, cesareti kaybetmek, umudunu kaybetmek,

Cesaretini ve umudunu kaybeden kimse her şeyini kaybeder.

maneviyat makamları, maneviyat makamlarından nasibi olmayanlar kimlerdi, ben diyenler,

Ben diyenin, maneviyat makamlarından nasibi yoktur. Ben diyen, kâinattan silinir gider.

Şa’bi, gölgeye sığınmak, kendini beğenmek,

Geçmişlerden bir adam, sıcak havada yola çıktığı zaman, bir bulut kendisine gölge edermiş. Bunu gören başka bir adam:
“Ben de onun gölgesinde yürüyeyim demiş.” Demiş ve yürümeye başlamış. Önceki adam, bazı kimselerin kendi gölgesine sığınarak yürüdüklerini görünce, ucbe düşmüş, yani kendisini beğenme hissine kapılmış. Ayrıldıkları zaman gölge yapan bulut, ikinci adamı takip etmiştir.
Şa’bi

İnsanoğlu, nimetlerin kıymetini bilmek, insanoğlunun nankörlüğü,

İnsanoğlu nankör bir varlıktır.
Allah-ü Teâlâ’nın kendisine lütfettiği nimetleri kaybetmedikçe asla kıymetini bilmez. Ayrıca kendisini yaratan, ihsanı bol olan Rabbine bir ömür arsızca isyan edip durur.

Etiketler

Hadis-i Şerifler Hadisi Şerifler Sorularla İslamiyet 25000 Vecih söz Blogger Teknoloji ayet Blogger Eklentileri GÜNDEM dünya Hz. Ali r.a. TÜRKİYE GERÇEKLERİ cennet Mobil cehennem edep Diyojen Hz. Ali Hz. Ömer Hz. Ömer r.a. Oyun Video deccal ihlas kul hakkı takva şükür Allah'a şükür Blogger Haber Teması Blogger Magazin Teması Blogger Temaları Blogger Themes 2017 DÜNYA GERÇEKLERİ Foto Galeri Kuran ve Sünnet Sehl bin Abdullah VİDEO Wordpress Wordpress Eklentileri Yazarlar ahiret günahları terk etmek gıybet etmek hakikat iman insan istişare etmek kardeşlik kibir marifet mertebe musibet niyet pişmanlık öfke ölüme hazırlanmak İslam Abdestin Faziletleri Abdülaziz Bekkine Acaba günahlarım affedildi mi Af ve Mağfiret Aile ahlakı ile ilgili ayetler Alfred Krupp Allah’a yaklaşmak Allah’ı zikretmek Allah’ın alacağı Allah’ın kudreti Allah’ın sevgili kullarını Alçak gönüllü olmak Apple Ateşe tapan kimse Ayetler Basit insanlar Bayezid Bistami Bayezid Bistami'den öğüt Blogger Sayfa Numaralandırma Blogger Temaları 2017 Call Of Duty Dergi Blogger Temaları Ebû Osman Ebû Yahya el-Varak Fudayl b. İyaz George Bernard Hasan-ı Basri Hz. Ebubekir r.a. Hz. Süleyman a.s. Hz.Ali Kabre hazırlıksız girmek Kaybedilen para Kul için en güzel şey nedir MHP Media Mürşid-i Kamil Mürşid-i Kamile neden ihtiyaç duyulur Nasreddin Hoca Nasreddin Hoca'dan hikaye Publilius Cyrus Rabbimize yaklaştıran bir amel Sadî Sophokles Thomas Carlyle Vefasızlık Vera Yeni Akit Zulüm kılıcı Zünnûn Mısri aklın hayatı akıl amele riya karışması anne arafat ateşin zararları ateşten uzak olmak avam aşk besmele bilgi cehalet cuma günü dili tutmak dua dünya sevgisi ecel vakti edebi öğrenmek edebin özelliği efendimiz efendimizin sevdiği şeyler evliyaları sevmek fazilet fesat fitne gafil gafillik gaflet google gıybet haccın tesiri hazine hikmet huzur iftira atmak incir insanlar insanın gıyabında konuşanlar istişare iyilik içki kadınların açık gezmesi kalbe nazar kalp gözünün kör olması kaybedilen namus kaza namazı keder kılıç kurbanı mektup mevlana mümin mürted kimdir mürted olmak müslümanların kıldığı namaz nasihat nefesin şükrü nefsani arzular nemrut nimetin kıymetini bilmek okumak oruçlu kişi renkler reçete riya yapmak riyakarlık saadet sefalet sevilmek sonsuz güç sıkıntı terbiye terk edilmemesi gerekenler tövbe tövbe etmek veresiye veresiye almak ysk yüksek hallere nasıl ulaşılır zulüm çeşitleri zühd Ömer bin Abdülaziz r.a. öfkenin ateşi İslamın özelliği ırklar şikayet etmek şükretmek .. hadisini açıklar mısınız? .açlık 1 kasım seçim sonuçları 1 kasım seçimleri 1. dünya savaşı 1993 yılı 2. dünya savaşı 25000Vecih Söz ABD AK PARTİ Abdest alış şekli Abdest organlarını bir defa yıkamak yeterli olur mu? Abdullah bin Ömer r.a. Abdullah İbni Mübarek Abdurrahman Dilipak Abdülkadir Geylani Abdülkadir Geylani Hazretleri Adalet nedir Adn cenneti ile Firdevs cenneti arasındaki fark nedir? Adn cennetine kimler girer Ahir zaman Ahirette Aile Reisinin Sorumluluğu ile ilgili Ayetler Akrabalık Bağları ile ilgili Ayetler Alessandro Manzoni Alimlerin Fazileti Allah Allah bu kadar insanı nasıl hesaba çeker Allah için ağlayan göz Allah katında en büyük zulüm Allah korkusu Allah sevgisi Allah'a hamdetmek Allah'a şükretmek Allah'ı sevmek Allah'ı zikretmek Allah'ın derdine düşmek Allah'ın eseri Allah'ın kudreti Allah'ın rızası Allah’a karşı sorumluluklar Allah’ın kulları Allah’ın rahmetine nâil oluşun alâmeti Allah’ı zikretmek Allah’ın adının zikredildiği evler Alışveriş ile ilgili Hadisi şerifler Amel’den yoksun âlim Amerikalı Wilson Bentley Amr bin Abdülkays Anadolu yolculukları Anne Baba Anne Babaya İtaat ile ilgili Ayetler Anne karnında ölen çocuğun ahiretteki durumu nedir? Antoine Albalat Arif kullar Arzuları yerine getirmek Ashabın Faziletleri Ayasofya Ayfer Dadak Azrail Aşure günü Balzac Battlefield 1 çözümü Bekir Hazar Benjamin Franklin Besmelenin Fazileti Beşikteyken veya bebekken konuşan çocukların sayısı kaçtır ve kimlerdir? Bir anlık öfke Bir anlık öfke her şeyi yok eder Birden fazla kadınla evlenme ile ilgili Ayetler Bişr-i Hafi hazretleri Blogger Awesome Blogger CSS menü Blogger Hit nasıl alırım Blogger Konu Bulmak Blogger Mega Reklam Alanı Blogger SEO ayarları Blogger Sitemap Blogger Sosyal Medya iconları Blogger Yan menü Blogger Yayın Sayısı Blogger Önceki ve Sonraki Yazılar Bloggere Alan Adı Yönlendirmek Blogspot SEO ayarları Boşanan Eşlerin Çocuklarının Bakımı İle İlgili Ayetler Boşanma ve Usulu ile ilgili Ayetler Bütün kötülüklerin anahtarı CHP CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ KANUNU Cafer bin Muhammed Cehalete karşı cihat Cenab-ı Hakk Cennet hayatının özellikleri nelerdir? Cennet de olsa Cennet nimetleri ile ilgili Hadisi Şerifler Cennet ucuz değil Cennet ve Cehennem Cennete girmenin koşulu Cennetin gittikçe daha güzel bir yer haline gelecek olmasının hikmeti nedir? Cennette kadınların durumu hakkında bilgi verir misiniz? Kadınlara da huri gibi erkek verilecek mi Cennet’e ilk çağırılacak olanlar Charlie Hebdo Cihat dört kısma ayrılır Cimrilik DEAŞ Dikenlerden sakınmak Diriliş Ertuğrul 63.bölüm Doğruluk Duanın vakti ve fazileti Dünya Ticaretinin Ahiret Boyutu Dünya malı için üzülmek Dünyanın köşkleri Dünyanın merkezi Dünyaya gönül vermek DİYARBAKIR E. Gibbon Ebu Hûreyre Ecel ile ilgili Hadisler Edep ile ilgili hadisi şerifler Ele geleni yersin Ersoy Dede Esirimin esiri Ettiğimiz duâlar neden kabul olunmuyor? Evrenin Yaratılışı Facebook Canlı Yayın Fal bakmanın ve baktırmanın hükmünü hadislerle açıklar mısınız? Fatiha Suresinin Tefsiri Firdevs cennetine kimler? GERÇEK TARİH Gaflet nedir Gelecekte doktorların hastalarına yazacakları reçe Google Crome Gri deniz kırlangıcı Gri deniz kırlangıcının özelliği Gusül abdesti Gusül ile ilgili hadisler Gönenli Mehmet Efendi Günahların seni bağlıyor Güneş sistemi Güzel sözler HALEP HZ ALİ HZ ÖMER Habeş Padişahı Necaşi Hac ve Umre Hak ile meşgul olmak Hak'dan ayrılmamak Haksızlığın önünde eğilmemek Hammâd bin Zeyd Hangi insanların canlarını alacağını nasıl bilirsi Hasan Basri Hazretleri Hasan-ı Basri (r.a) Hasan-ı Basri Hz.leri Hastalık ve Musibet Havelsan Haya Hayvanlardan en zararlısı hangisidir Hayvanlardan en zararlısı hangisidir? Hayz Hazret-i Ebu Bekir r.a. Hediye Hibe Hicret Hikmet ehli Hilafet ve İmame Huawei Enjoy 6 Hudud Hurileri kıskanma imtihanına tutuldum? Huzur nedir Hz Ali Hz isa Hz isa yeryune inecekmidir Hz mehdi Hz İbrahim Hz İsmail Hz. Azrail a.s. Hz. Davud Hz. Ebu Bekir r.a.'ı ağlatan hadise Hz. Hüseyin Hz. Mevlana Hz. Muaviye Hz. Osman (r.a) Hz. Peygamber (s.a.v) Hz. Ömer (r.a) Hz. Ömer r.a.ilim Hz. İbrahim Hz. İsa a.s.'ın sevmediği şey nedir Hz.Ali’ye karşı savaşan sahabiler Hz.Ebubekir Hz. Ömer Hıristiyan âlemi Hıristiyanlık inancı Hırs Infinite Warfare Kabir ziyaretinin faydaları nelerdir? Kadere İman Kadının Koca üzerindeki hakkı Kadının yolculuğu Kainat Kanaatkârlık Kasame Katl Kazanç Kebair Kesb Kesim adabı Koca ile ilgili ayetler Korku Kozmetik dergileri Kula en yakışan şey edeptir Kur-an’ı Kerim Kuran kalbe kuvvettir Kuran okumak Kurban ile ilgili ayetler Kur’an-ı Kerim Kâbe’ye hürmet Köle azad etmek Küdüsün Kızı Kültür sanat Kısas Kıskançlık L. Glein Lanetleşme ile ilgili Hadisi Şerifler Lessing Levh-i Mahfuz Libas (elbise) ile ilgili Hadisi Şerifler Mal alım satım Marifetullah Mehdi'nin Özellikleri Nelerdir? Mekke ile ilgili Hadisler Mektubat Merkur Mescid ve Camiler ile ilgili hadisi şerifler Mevla'ya yönelmek Miras ile ilgili Hadisler Mizah ve Şakalaşma ile ilgili Hadisi Şerifler Mozilla Muhammed Baki-Billah Hazretleri Muhammed bin Ka’b Musibetlere tahammül edememek Mâlik bin Dinar Mümine hürmet Müminin kuvveti Müminin nazarı Müminlerin emiri Müminlerin emiri kimdir? Mürüvvet Müslümanların karşı cinsten (kızla / erkekle) yabancı bir insanla chatleşmesi Namaz kılarken istemeden de olsa aklıma sürekli bir şeyler geliyor Necip Fazıl KISAKÜREK Nefis ile ilgili hadisi şerifler Nefisle cihat Nefse en ağır gelen şey nedir? Nefsin arzularına gem vurmak Nefstir seni yola koyan Opera Otomobillere Cam Film PYD Pardus İşletim Sistemi Petrol Türkiye Prens Bismark RAKKA RESİM GALERİSİ RUSYA MERKEZ CAMİİ Rabiat-ül Adeviyye Reca bin Hayve Râbiyat-ül Adeviye SAS KOMANDOLARI SAĞLIK SEO SEO Ayarları SUR SURİYE DEMOKRATİK GÜÇLERİ Sadaka ile ilgili ayetler Sadi Safari Sahabe-i kiram Sahte Peygamber ile ilgili ayet Samsung Samsung A serisi Samsung GalaxyS8 Sebe Kraliçesi Belkıs Sema bir dalgadır Sen derviş olamazsın Seriyyü’s Sakati Seriyyü’s Sakati Seven sevdiğini hiç unutur mu Sistem gereksinimleri Sâmî Efendi Hazretleri Sübhanallah Süfyan-ı Sevri Hz.leri Süleyman a.s. TARİH TSK Takva nedir Taşınabilir Bataryası: PLUG Tefsir Tefsir ve Kuran-ı Kerimin Fazileti ile ilgili Hadisler Tevbe ile ilgili hadisi şerifler Tevekkül ile ilgili Hadisi şerifler Teyemmum ile ilgili Hadisi Şerifler Teşekkür ile ilgili Hadisi Şerifler TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ TÜRKMEN Türkiye petrol Tıb ile ilgili Hadisi Şerifler UMRÂ VE RUKBA ile ilgili Hadisi Şerifler Uyuma ve Uyunma Adabı ile ilgili Hadisi Şerifler Uyumak ile ilgili hadisi şerifler Uğursuzluk ve Fal ile ilgili Hadisi Şerifler Vakıf İle ilgili hadisi Şerifler Vasiyet ile ilgili hadisi şerifler Vehb bin Münebbih Vehb bin el-Verd Vekalet ile ilgili hadisi Şerifler Veranın hakikati Video Galeri Washington Deneyi WhatsApp Wordpress Forum Kurmak Yalan ile ilgili Hadisi Şerifler Yemin ile ilgili hadisi şerifler Yerli Tabanca Nato testinde Yeryüzündeki Faziletli Yerler Yiyecekler ile ilgili Hadisi Şerifler Yol kesme ile ilgili hadisler Yolculuk ile ilgili Hadisi Şerifler Yunus Emre Yunus bin Ubeyd Yıldızlar ile ilgili Hadisi Şerifler ZTE ZTE'nin yeni telefonu: Axon 7 MAX Zekat Zekat ile ilgli Hadisi şerifler Zeyd B. Erkam r.a. Zeyd bin Eslem Zulüm nedir abd oyunları abdest suyu abdestin faydaları abdestli yemek pişirmek acizlik adalet afiyette iken şükür ahiret için üzülmek ahiret yurdu ahirete temiz gitmek ahiretin güzelliği ahiretten geçmek ahlak aile sevgi aklın başa gelmesi akıllı olmak aldatmak alim alnın terlemesi alışkanlıkların en asili amellerin azlığı ana babaya hizmet ankara saldırısı ankara saldırısı gerçekleri arifin edebi arkadaş ile ilgili hadisler arkadaşlık etmek avea hatta geciş avea kampanyaları avea türktelekom ay ile ilgili ayetler ayaklar ayakların önemi ayağımızın kıymeti ayna az yemek az şükretmenin sonu aza azamet açık öğretim 2016 güz dönemi sınav sonuçları açık öğretim sorular açıköğretim sınav sonuçları aöf 2016 sınav aöf sınav aöf sınav sonuçları aöf sınav soruları ağaç sulamak aşk ile yanan yürek aşure orucu ve aşure tatlısı hakkında bilgi verir misiniz? Aşure günü yas tutmanın bir sakıncası var mıdır? baba bahaneler aramak bakkal bal kavanozu batıl batıl ilimler batıla sapmamak baş ağrısının hafiflemesi baş olmak başkanlık başkasına vermek anlamında bir ayet var mı? başkasını kötülemek beden beden ülkesi bedeni korumak bedenin selameti ben diyenler besmele okumak beynamaz bias bidat ehli bilginden öğüt bilgisizlik bir damla su bir tepsi hurma bir şeyleri düşünüyorum; bu durum namazımı bozar mı? birbirini sevmek birbirini yemek birden fazla erkekle evlenebilecek mi? bollukta şükür bu alemde rahat edenler burun deliklerinin kabarması bölüşmek büyük haçlı ordusu büyüklük cahil yönetici cami cehennemde lüzumsuz değil. cehennemin çekirdeği cehennemlikler cennet bahçeleri cennet köşkleri cennet nasıl kazanılır cennete girmek cennete neyle gidilir cennetin kapısı cennetlikler cennette cinsel hayat var mıdır? cep telefonları cezalar cihat cimri müslümanlar cinayet zulüm cuma vakti cömert cömert müslümanlar daeş daha fazlasını istemek dalalet dalkavuklar dalkavuklar kimlerdir dalkavukluk darlıkta şükür darlığa düşmek darılmak deccal kimdir deccal mehdi hz isa deccal ne zaman cıkacaktır dedikodu yapmak deniz kuşu derman dert dertlerin alınması devlet devlet bahçeli devletin eksikliği diken sulamak dikenli yol dilini korumak dimağı uyuşturmak dini eğitim dini vecibelerin yerine getirilmesine mani olmak dinin selameti diri diri diriliş ertuğrul diriliş saadettin köpek diyar dizi diziler doktor doktorların hastalarına yazacakları reçete dost dost olmak doymak duanın kabul edilmemesi durmadan çalışmak dönyadan göçmek dünya bahçeleri dünya kelamı dünya lezzetlerini terk dünya nimetleri dünya ve ahiret dünyada divane olmak dünyadaki musibetler dünyadaki sıkıntı dünyadaki vazifeler dünyadan beklenti dünyadan dert yanmanın en önemli sebebi dünyadan geçmek dünyadan uzaklaşmak dünyadan yakasını kurtaramayanlar dünyadan çok şey beklemek dünyalık dünyalık için üzülmek dünyalık peşinde koşmak dünyalığa sahip olmak dünyanın çekiciliği dünyaya aldanmak dünyaya değer vermek dünyaya düşkünlük dünyaya düşkünlüğün feci sonu dünyaya gönderiliş maksadı dürüstlük ebedi kalmak ebedi saadet ebediyet alemi edeb edebi küçümsemek edepsizliğin sebepleri elem elmas en akıllı kişi en birinci vazife en büyük düşman en büyük musibet en büyük zenginlik ergün diler eriat erkek erken ölmek fakir olmak fakirlik fakirlik derdi fani dünya fasık fazilet sahibi fazileti arttırmak feyz kapısı filozof filozofun zararı fuhuş gaflet hastalığı ganimet bilmek gece ibadete kalkmak geflet gerektiği gibi yaşamak gerçek dostlar geçim sıkıntısı google haritalar google logo sırrı google logosu gök halkı gölgeye sığınmak gönlümüzde olanlar gönlün razı olması gönlün yumuşaması gönül gönül alemimizi kontrol etmek gönül aynası göz zinası gözlerin yaş dökmesi gözyaşı göçüp gitmek göğüs bahçesi gülmek gülünen şeyler gülüşün terbiyesi gümüştekin günah kirinden temizlenmek günahlara düşmek günahlara engel olan vera günahlardan temizlenmek güncel güneşi durdurmak güven güvenmek güzel ses gıybetin kötülüğü hac hac adayları hacda günahların affedilmesi hadis-i şerif hak hak rızası hakikatte ölüm hakiki iman hakkın kaybedilmesi haksızlık hakyol hal çaresi halis niyet hamdetmek han hanedanlığı haram haram lokma haramı küçümsemek hasta olmak hayamızın azlığı hayat hayatta mühim olan nedir? hayatı idame ettirmek hayvanlar hayırlı eş bulmak helalleşmek hemoglobin molekülü her şeyin başı besmele hesap vermek heybet hiddet hikmeti görebilmek hile yapmak hindistan cevizi hizmetkar olmak hukuk huzur ve saadet huzurda olmak huzursuzluk huzuru mehabet hz mevlana hücre hüdhüd kuşu hüner hür insan hürmet etmek iOS10 ibadetin en yükseği iblis ihlas nedir ihlas sahibi ihlasla yapılan hayır ihlaslı olmak ihlasın manası ihsan ihsan-ı ilahi ihtiyatlı olmak ilahi kitap ilahi mektup ilim ilim ağacı ilim meclisi ilim öğrenmek ilimsiz din olmaz ilk günah nedir illet imandan uzaklaşmanın alameti imansızlık imanı korumak imanı kurtarmak infak insafla muamele etmek insan hayatı insan olabilmek insan vücudu insanlara olmayan bir olayı olmuş gibi gösterir mi? insanların felakete uğraması insanların çokluğu insanlıktan uzaklaşmak insanoğlunun nankörlüğü insanı sevmenin yolu internette konuşması caiz midir? ios 10 işletim sistemi indir ios 10 yenilikleri ios 10 özellikleri iphone 7 iphone 7 ye ios 10 yükle iphone8 görüntüleri islam islam dini islam dünyası islamiyet islamiyetin özelliği istanbulda çatışma istiğfar iyi işlerin sırrı iyi niyet sahibi olmak izzet işini bilmek işlediğimiz günahlar işlenen günahlara tövbe etmek kabirden kalkmak kabre girmek kacda günahların affedilmesi kadın kadın ve erkeği bir arada tutan şey kafamızdaki şüpheler kafirin kuvveti kalbe bulaşan kir kalbe nur kalbe zulmet kalbi korumak kalbi temizlemek kalbin gıdası kalp yarası kamil insan kar kristali kar kristalleri kar taneleri kas dokusu kavak ağacı kavim kemal kemale ermek kemali hürmet kendini beğenmek keskin nişancılar kibirli olmak kimlerle beraber olmamalı kitap kitaplar kudret ve azamet kul kul hakkının önemi kula ihtiyaç kulluk borcu kulun niyeti kumar kuran'dan uzaklaşmak kuranıkerim kurtlar vadisi pusu kusurları görmek kusurları görmenin önemi kusurları tedavi etmek köle köle olmak köpek hangi insandan iyidir? kötü kavim kötü yoldaş kötülük kötülüğe karşı iyilik küsmek kıbleye doğru oturmak kıvılcım kıyamet kızan bir kimse kızartılmış koyun lahuti lanetleme ve sövme ile ilgili hadisler leziz gıdalar lokmaya dikkat etmek mabud maddi yıkım mahkum mahlukat makam sahipleri malın elden gitmesi manevi gıda manevi yıkım maneviyat makamları maneviyat makamlarından nasibi olmayanlar kimlerdi manvınık marifetli insan mehdi mehdinin gelişi mekke mekkenin fethi melekler memnuniyetsizlik mertebe sahipleri mescid mevlana sözleri meşakkat minnet bilmek misafir misafir olmak misafirlik muhtaç varlık mukaddes musibetler musibetlerin iyi tarafı musiki aletleri mükafat mükemmellik mümtaz kudret münafığın kuvveti münker ve nekir müslümana yakışan nedir nafile ibadet namazı terk namus nasa nasihat etmek nasihat etmeyen nasıl hesap vereceğiz nazın ölçülmesi ne için yemek yemeliyiz nedamet nedamet ağacı nefes nefesin şükrüdür. nefis muhasebesi nefs nefse ağır gelen şeyler nefse uymak nefse uymanın zararları nefsi küçültmek nefsi sevmek nefsi öldürmek nefsin aldatması nefsin arzuları nefsin kötülüğü nefsin tuzağı nimet bilmek nimetin artması nimetlerin en düşüğü nimetlerin en küçüğü nimetlerin kıymetini bilmek niyetin değişmesi niyetin önemi noel baba kimdir noel kutlamak caizmi noksanlık normal konularda forum sitelerinde noyan saadettin odun yığını okuma okuma isteği okumanın önemi okumayı sevmek ortadoğu oruç oruç tutmak oruçu bozan şeyler oyu nerede kullanacağız papa ve rusya para paylaşmak peygamber torunu peygamberimizin mucizesi peygamberler pkk riya ruh programı ruhumuzun yaraları ruhun bedeni terk etmesi ruhun selameti ruhun şifası rusya ve haclılar rütbe rızk rızkın kesilmesi saadettin köpek kimdir sabote etmek sabır sabırsız insanlar sadaka sadaka vermek sadakat saf gönül safa salat salih ameller salihler saltanat sanal gerçeklik gözlüğü sapıklığa düşenler saygı saygınlığın eksilmesi saygınlığın yükselmesi saygıyı terk sayılı günler secdeye gitmemek sefa sürmek sefa yeri sefil sehl serçe sevap sevgi sevmek sihirbazlar son menzil sonsuz hayat sıkıcı olmaz mı? sonsuz olan sonsuz saadet sonuna kadar gitmek sony sony xperia z5 sony xperia z5 almanız için gerekli sebepler sony yeni telefonları sony z5 alınırmı sony z5 neden almalıyım suç oranının düşmesi süfyan sünnet sünnete uymak sünnetten uzaklaşmak sürgüne gitmek tahammül tamahkârlık tansiyonun düşmesi tarafım bilinsin tarihi mezar tarikat taze hurma tefekkür tefekkürün faydası telefonlar televizyon terzi dükkanı teselli tevazu ticaret ile ilgili hadisi şerifler toplu dua toprak için savaşmak tutulan oruç tülbent türkiyeye neden saldırılıyor türktelekom mobil ululuk meyvesi usül uçan balık uğrunda yaşananlar uğrunda ölmek vahşi barbarlar vahşi hayvan vahşi hayvanlar vakar vakitsiz ölmek varlığa güvenmek vera nedir? vera sahibi olmak verâ sahibi olmak virüs yabancı kadın yalacılık yalan söylemek yaratanı sevmek yaratanı tanımak yaratanın kudreti yaratanın misafirleri yazar yağmur yağmur damlası yağmursuz bulut yedi kat gök yemek pişirenler yemle yakalanan balıklar yeniakit yer halkı yetmiş büyük sufi yol yolda yürümek yorgunluk yüzde nur olması yılbaşı zamanımızın en önemli vazifesi zamanın kıymeti zavkü sefa zekatın ölçüsü zemzem suyunun sırları zemzem suyunun özellikleri zevk zevki sefa Çocuk Sevgisi ile ilgili Ayetler Çocuk ve Çocuk Yetiştirme ile ilgili Ayetler Çocukların Hayırlı Olması için Dua Çocukların bakımı ile ilgili Ayetler Çocukların için hayır duası Öfke gelince akıl uçup gider Öfke ile ilgili hadisler Ölüler kabrine gelenleri görür mü? Üste başa bulaşan kirler Üç haslet sahibi çene çalmak çin çirkini güzelden ayırmak çocukla arkadaşlık yapmak çocukla oynamak çok konuşmak çorum ili öfkenin başı öfkenin giderilmesi öfkenin zararları ölmeden önce yapılması gerekenler ölçü vermek ölüm ölüm hazırlığı ölüm için hazırlık yapmak ölüm kapımızı çalacak ölüm nedir ölüm peşimizde ölüm sonrası ölüm sonrası hayat ölümden korkmak ölümü kabullenmek ölümü tebessümle karşılamak ömür ümit üniversite sınavı ünlü kişilerin sözleri ünlü sözleri üstün ilim İPhone İblis’e en zor gelen şey nedir İbn. Mes’ud (r.a) İbrahim as ve oğlu İbrahim bin Edhem Hazretleri İbrahim bin Ethem İflas İhtiyacın olsa bile İki sevgi bir gönüle sığmaz İkrime r.a. İlim İlmin onda dokuzu öldü İmam Malik r.a. İmam-ı Rabbani İmam-ı Suyuti İman İman ve İslam İnsanlara teşekkür etmek İnsanoğlu İnsanın elindekilerinin değerini bilmesi İnsanın istediğini elde etmesi İsim ve Künye İskender İslam düşmanlarına karşı cihat İslam Ümmeti ile ilgili hadisler İslamda edep İslamda zorlama yoktur İsrail terörü İsrailoğulları İtikaf İyilik İçecek ile ilgili Hadisler ırk ayrımı ırkçılık ırkçılığın kötülüğü Şarap ile ilgili ayetler Şa’bi Şefkat ile ilgili ayetler Şehvetine düşkün olmak Şeytan uyur mu? Şeytana karşı cihat şefkat etmek şehitlik şerefin kaybedilmesi şerrin kötüsü şeytanın aldatmacası şeytanın büyüklenmesi şükrü terk şüphelenmek şüpheli şeyler şüpheli şeylerden sakınmak